https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Selman Nacar’ın yazıp yönettiği film, Zürih Film Festivali’nin ana yarışma bölümünde En İyi Film Ödülü’nü aldı. Filmin başrolünde Tülin Özen yer alırken ona Oğulcan Arman Uslu, Gülçin Kültür Şahin, Vedat Erincin ve Erdem Şenocak eşlik ediyor.

Tereddüt Çizgisi, yıllarca farklı ülkelerde ve şehirlerde yaşayan ve annesiyle ilgilenme işini ablası Belgin’e yükleyen avukat Canan’ın annesi ölümle yaşam arasında bir yerdeyken kasabaya dönüp geçmişle yüzleşmesini ele alsa da arka planda taşrada herkesin iç içe yaşamasından kaynaklı mahremiyet ihlallerini, bürokrasiyi ele geçirmiş olan ahbap çavuş ilişkilerini de gözden geçiriyor.

Canan yıllar sonra döndüğü memlekette annesinin son günlerinde yanında olurken aynı zamanda genç bir cinayet zanlısının avukatlığını üstleniyor. Süresi belirsiz olarak geldiği kasabada iş alarak kalıcı olduğunu düşündürürken annesinin yanında hastanede yatıp kalkması ile de düzen kurmaya gönüllü olmadığını söylüyor. Kasabanın da gözünden kaçmamış olacak ki Canan’a her yerde bir yabancı olduğunu hatırlatıyorlar. Öte yandan Canan da eğitim aldığı ülkelerde asla yapamayacağı kuraldışı hareketleri burada yapmaktan geri durmuyor. Mahkemeden önce jandarmalara tost ve çay ikram ederek müvekkili ile fazladan görüşmek veya aracını olmadık yere park ederek trafiği kilitlemek gibi pervasız hareketlerinin sebebi aslında cahilliği ya da medeniyetsizliği değil, yıllar sonra geldiği kasabayı medeniyetine layık görmüyor. Burada yönetmen, hem taşralıyı hem de kentliyi yerden yere vurarak tarafsızlığını beyan ediyor.

Belgin ile Canan’ın çatışması annelerinin beyin ölümünün gerçekleşip organ bağışı için karar aşamasında başlıyor. Belgin annesinin sorumluluğunu yıllardır üstlendiği ve vicdanen rahat olduğu için amiyane tabirle fişinin çekilmesini kabullenirken Canan doğal akışa bırakmaktan yana oluyor. Burada da film seyirciye ne tarafa gitse haksız olacağı bir ikilem sunuyor. Sahi Canan’ın zahmetine katlanmadığı bir hayatın son kararında söz sahibi olma hakkı var mıdır?

Bir başka ikilem ise Canan’ın takip ettiği cinayet davasına sirayet ediyor. Film katil zanlısı Musa’nın cinayeti işleme ihtimaline eşit mesafede kalarak suçu ve cezayı ortada bırakıyor. Mahkeme sekansında tavanın patlayarak su akıtmaya başlaması adalet sisteminin su sizdırdığına, güven ve adalet duygularının onulmaz yaralar aldığına işaret ediyor. Bu metafor biraz kör kör parmağım gözüne olsa da hikâyeye hizmet ediyor.

Dava ile Canan’ın annesinin durumu film boyunca iç içe geçerek birbirine dolanıyor. İki meselede de anne kavramının irdelenmesi, anneye atfedilen gücün, zahmetin ve kıymetin sorgulanmasını sağlıyor.

Hayatta hepimizin tereddütlerinin paralel evrenleri var. Biz fanilerin açtığı kapılar kadar eşiğinde durup düşünüp elini uzatıp kilide dokunacakken geri çektiği, arkasını döndüğü, arkasını dönemeyip geri geri uzaklaştığı veya hiç yaklaşmadığı kapılar var. Bu tereddütlerin her biri yüzümüze kalıcı çizikler atıyor. Film tam bu noktada açtığı kapıları arkasından kapatarak bütün diğer ihtimallerin önünü kesiyor.