Nietzsche; dünyaya erken geldiğini savunmuş, insanların onu iki yüz yıl sonra anlayacağını söylemiştir. Nitekim kendisinin de dediği gibi, değeri hayattayken anlaşılamamıştır. Yarının yazarı olduğunu öne süren Friedrich Wilhelm Nietzsche, kendisinden sonra gelen, aralarında Albert Camus, Heidegger, Sigmund Freud gibi isimlerin de olduğu sayısız filozofu ve edebiyatçıyı etkilemiştir. Filoloji okumasına rağmen her zaman felsefeye ilgi duymuş ve hayatını düşünüp sorgulayarak geçirmiştir. Peki, Friedrich Nietzsche kimdir sorusuna daha farklı nasıl cevaplar verilebilir? Gelin, hemen başlayalım.
Friedrich Wilhelm Nietzsche, Alman bir filolog, filozof, şair, kültür eleştirmeni ve besteci nitelikleriyle tanımlanmaktadır. Din, ahlak, felsefe, bilim ve modern kültür konuları üzerine yoğunlaşmış, bu alanlarda metafor, aforizma, ironilerle dolu eleştirel yazılar yazmıştır. Güç istenci, Tanrının ölümü, Üstinsan ve Bengi dönüş gibi kavramlara kilitlenmiştir. Ve Böyle Buyurdu Zerdüşt isimli eseriyle hafızalara kazınmış olan dahinin hayat hikayesi de kendisi gibi etkileyicidir.
Garip bir anne ile anlaşamadığı bir kız kardeşe sahip Nietzsche’nin kadınlarla ilgili düşüncelerinde etkili olan sebep; ilk başta ailesindeki kadınlar olmuştur. Papaz olabilmek için teoloji ve filoloji okumaya başlayıp, daha sonra “tanrı öldü” diyerek eğitimine dil bilimi alanında tamamlamıştır. Hayatı boyunca migren ağrılarından muzdarip olmuş ve şehir şehir gezerek sağlığına iyi gelecek iklimi aramıştır. Ama baş ağrılarına rağmen, yazmaya devam etmiş, delirene kadar kalemi elinden bırakmamıştır.
Nietzsche, Prusya Krallığında Saksonya eyaletindeki küçük bir kasabada 15 Ekim 1844’te doğmuş. Bir papaz ve öğretmen olan Carl Ludwig Nietzsche ile Franziska Oehler’in ilk çocukları olarak dünyaya gelen Nietzsche’nin doğduğu gün, aynı zamanda Prusya Kralı IV. Frederick William’ın da doğum günü olduğu için adı Friedrick Wilhelm olarak belirlenmiş. Röcken Protestan Kilisesi’nde papaz olan babası ile dindar bir aileden gelen annesinin Nietzsche’den sonra iki çocukları daha olmuş. 1846’da doğan kız kardeşi Elisabeth Förster-Nietzsche ve 1848’de doğan erkek kardeşi Ludwig Joseph.
Ancak Ludwig Joseph dünyaya geldikten 1 sene sonra baba Carl Ludwig Nietzsche, bir beyin hastalığı yüzünden hayata veda etmiş. Açıklama olarak ise o dönemler beyin yumuşaması olarak adlandırılan bir rahatsızlıktan öldüğü söylenmiş. Şiddetli migren ağrıları çeken babası, nihayetinde kör olduktan sonra ölmüş. Ve bu Nietzsche’nin tek kaybı olmamış. Henüz 5 yaşındayken babasını kaybeden çocuk, 1 sene sonra da 2 yaşındaki erkek kardeşini kaybetmiş. Tüm bu olanlardan sonra, anne, kız kardeş ve Nietzsche, anneannesinin yanına taşınmış.
Naumburg’da anneanne ve iki bekar teyze ile yaşamaya başlayan Nietzsche ailesi, 6 sene kalacakları evde yeni bir hayata başlamış. İffetli ve dindar kadınlar arasında başlayan yeni hayatının, Nietzsche’nin ileride kadınlarla ilgili dile getireceği düşüncelerinin temelini oluşturduğu söylenir. Kadınlar arasında geçen yıllarda Nietzsche, baskıcı ve bol karşıt cinsli ortam yüzünden içine kapanık bir çocuk olmuş. Neyse ki buradaki yaşamları çok uzun sürmemiş çünkü 1856’da anneannesinin ölümünden sonra aile kendi evlerine taşınmış. 13 yaşındayken eyaletin en iyi okullarından biri olan yatılı Pforta’ya başlamış. Ve bu dönemlerde Nietzsche’nin lakabı “küçük Prostestan papazı” olmuş.
Derslerinde epey başarılı olan Nietzsche, müziğe de merak salmış ve 1857’de ilk otobiyografisini yazmış. 1858’de burs kazanarak Naumburg yakınlarında bulunan, Schulpfort’a başlamış ve 1964’e kadar orada okumuş. Yunanca, İbranice, Fransızca ve İngilizce alt yapısı oluşmuş, ayrıca şiirler ve besteler üzerine çalışma imkanı bulmuş. Tüm bunlara ek olarak; Nietzsche ilk kez ailesinden ayrı kalma deneyimi yaşayarak, özgürlüğün ne demek olduğunu öğrenmiş.
Yıllar boyunca, baskı altında yetişen çocuk, ilk gençlik yıllarında kuralları çiğnemeye başlamış. Uygunsuz konuların peşinden gitmeye, öğretmenlerinin tasvip etmediği alanlara yönelmeye başlamış. Mesela; dönemin pek tanınmayan şairi Friedrich Hölderlin’in eserlerini okumuş ve onu en sevdiği şair olarak ilan etmiş. Ayrıca sıra dışı, ateist ve alkole düşkün bir şair olan Ernst Ortlepp ile tanışmış. Hatta tanışmalarından birkaç hafta sonra ölü bulunan Ortlepp’in etkili olduğu düşünülen bir hata yapmış. Bu; bir arkadaşıyla birlikte okula sarhoş dönmesiymiş.
1864’te mezun olduktan sonra teoloji ve klasik filoloji okumak için Bonn Üniversitesi’ne girmiş. Burada deyim yerindeyse, huy değiştiren Nietzsche girişken bir genç olmuş. Çeşitli gruplara katılmış, içki içmiş ve girdiği bir düelloda yaralanmış. Burnunun üzerindeki yara izi bu düellonun hatırası olmuş. Tatil için eve döndüğünde dindar olan annesi ile kız kardeşine bir daha dini ayinlere katılmayacağını söylemiş ve bir daha kiliseye adımını atmamış.
Bir dönem okuduktan sonra, inancını kaybetmiş ve “Tanrı öldü” sonucuna varan genç teoloji alanındaki çalışmalarına son vermiş. Öğretmeni Fridrich Wilhelm Ritschl’in çalışmalarından etkilenen Nietzsche üniversitesini de değiştirerek, Ritschl’in ardından Liepzig’e gitmiş. Ritschl’nin yönlendirmesiyle filoloji alanında çalışmaya başlamış ve burada bulunduğu dönemde hayatını etkileyecek iki önemli olay yaşamış.
Bir tanesi genelev ziyaretlerinde kaptığı frengi hastalığı, diğeri ise girdiği bir kitapçıda Schopenhauer’in ünlü eseri “İstem ve Tasarım olarak Dünya ile tanışmasıymış. Alman yazar ve filozof Schopenhauer’den fazlasıyla etkilenerek, kendisini Schopenhauercu olarak tanımlamaya başlamış. Ünlü düşünürün karamsarlığına kapılan Nietzsche, inancını tamamen kaybetmiş. Bu dönemde aldığı sürgün cezası yüzünden Liepzig’de bulunan Vilhelm Richard Wagner ile tanışma fırsatı bulmuş. Wagner’in müziğini beğenmesinin yanı sıra her ikisinin de Ludwig van Beethoven ve Schopenhauer hayranlığı, ikiliyi birbirine daha da çok yaklaştırmış.
Hem bir baba-oğul hem de iki yakın dost ilişkisi kurduğu Wagner ile sık sık görüşmeye başlamış. Bir yandan eğitimine devam eden Nietzsche, aynı zamanda Ritschl’in idaresindeki bir dergide yazıyormuş. Klasik dillerde üstün başarı göstermiş ve Ritschl’in de desteğiyle henüz 24 yaşındayken doktorasını bile olmayan Nietzsche, Basel Üniversitesi’nde filoloji profesörlüğü yapmaya başlamış. 1869’da Basel’deki görevine başlayarak 10 yıl boyunca filoloji ve felsefe dersleri vermiş. Üniversitedeyken bir kültür tarihçisi olan Jacop Burchardt ile tanışmış ve Burchardt’a hayatı boyunca saygı duymuş.
Wagner ile görüşmeye devam eden ünlü kişilik, 1869 Noel’i için Wagner’in evine gitmiş. Ve burada ilk kitabı Müziğin Ruhundan Tragedyanın Doğuşu’nu yazmaya başlamış. Kitabını bitirebilmek için Alplere gitmesinin ardından Almanya-Fransa savaşının patlak vermesi üzerine geri dönmüş. 1870’de gönüllü sıhhiye eri olarak cepheye katılan Nietzsche, savaşta şahit olduğu sahnelerden ne kadar etkilendiğini daha sonra kitaplarında yazmış.
Güç İstemi kuramı, cephede olduğu sırada tohumları atılan düşüncelerinden bir tanesi olmuş. Yaralı askerlerle birlikte yaptığı bir tren yolculuğu sırasında dizanteri ve difteriye yakalanarak, görevinden ayrılmak durumunda kalmış. Bir süre dinlendikten sonra Basel’deki görevinin başına geçen, yarım kalan kitabını 1872 yılında tamamlayabilmiş. Müziğin Ruhundan Tragedya Doğuşu’nda Apolloncu ve Diyonisoscu güçler üzerinde durmuş. Bu tarihten sonra 1876 yılına kadar; David Strauss: İtirafçı ve Yazar, Tarihin Yararı ve Yararsızlığı Üzerine, Eğitimci Olarak Schopenhauer, Richard Wagner Beyrut’ta isimlerinde dört deneme daha yayımlamış.
1876’da Nietzsche, karamsarlığı bırakmasında etkili isim olacak Paul Ree ile görüşmeye başlamış. Wagner’den uzaklaşarak, İnsanca, Pek İnsanca isimli eserini kaleme almış. Kitapta metafizik, ahlak, cinsellik ve dine varana kadar pek çok konuyu inceleyen Nietzsche, Wagner ile Schopenhauer’in felsefesinden ayrıldığını açıkça belli etmiş.
1879’da sağlığı bozulmuş ve Basel’deki görevini bırakmak durumunda kalmış. Buradan aldığı küçük bir emekli maaşıyla, şehir şehir gezerek yaşamaya başlamış. Sık sık seyahat etmesinin nedeni, sağlığına iyi gelecek iklim arayışı imiş. Şiddetli baş ağrıları ve görme problemleri yaşamaktaymış. 10 yıl boyunca, bir yerden bir yere yolculuk etmiş ve bu dönemlerde yazmaya devam etmiş. Yazlarını genellikle İsviçre’de Alp dağlarının eteklerinden geçirirken, kışlarını İtalya ve Fransa şehirlerinde geçirmeyi tercih etmiş. Zaman zaman ailesini ziyarete gitmesine rağmen, hem dindar hem de koyu bir milliyetçi olan kız kardeşiyle çatışmaları hiçbir zaman bitmemiş.
Basel’de bir pansiyonda kaldığı dönemde, üniversitede sekreterliğini yapmış olan eski öğrencisi Peter Gast ile karşılaşmış ve Gast görme yetisi iyice zayıflayan Nietzsche’nin özel asistanlığını yapmaya başlamış. 1882’de Şen Bilim isimli eserinin ilk kısmını yayımlayan bağımsız yazar, aynı yıl Paul Ree aracılığıyla Lou Andreas Salome ile tanışmış. Rus asıllı bir psikanalist ve yazar olan Salome’ye aşık olan Nietzsche, ona evlilik teklif etmiş ama reddedilmiş. Nietzsche gibi Paul Ree de Salome’ye aşıkmış. Ancak onun evlilik teklifini de kabul etmemiş. Ree ve Salome ile olan ilişkisi annesi ve kız kardeşi yüzünden biten Nietzsche, her şeyden uzaklaşmak için Rapolla’ya gitmiş. Ve burada ünlü kitabı Zerdüşt Böyle Buyurdu’nun ilk bölümünü sadece 10 günde yazmış.
Ancak kitapları çok az satılmaya başladığı için Böyle Buyurdu Zerdüşt’ün dördüncü bölümünün sadece 40 kopyası yapılmış. 1886’da İyinin ve Kötünün Ötesinde’yi, 1886-87 yıllarında ise Trajedinin Doğuşu, İnsanca, Pek İnsanca, Tan Kızıllığı ve Şen Bilin ikinci baskılarını yayımlamış. Tüm bu gelişmeler Nietzsche’ye çalışmalarının karşılığını alacağı yönünde umut vermiş. 1886 yılında anlaşamadığı kız kardeşi antisemitist Bernhard Förster ile evlenmiş. 1887 yılında Ahlakın Soykütüğü Üzerine isimli eserini, 1888’de de Putların Alacakaranlığı ve Deccal’i yazmış. Ardından otobiyografisi Ecce Homo isimli eserini yazmaya başlamış. Bu dönemlerde Dostoyevski’nin eserlerini okuyan Nietzsche, ünlü kişilikten epey etkilenmiş.
1889 yılının Ocak ayında zihinsel bir çöküş yaşayan Nietzsche, kaynaklara göre bir atın kırbaçlandığını görünce onun önüne atlayarak boynuna sarılmış. Daha sonra ise kendini kaybederek yere yığılmış. Ardından zihinsel sağlığını kaybetmeye başlamış ve birkaç yakın arkadaşına gönderdiği mektuplardan durumunun ne kadar ciddi olduğu anlaşılmış.
Haberi alan yakın arkadaşı Overbeck, Nietzsche’yi Basel’de bir psikiyatri kliniğe yatırmış. Durumu gittikçe kötüleşen Nietzsche’nin tedavisi önce annesinin isteğiyle Otto Binswanger, daha sonra da Julius Langbehn tarafından üstlenilmiş. Langbehn’in uyguladığı tedavi Nietzsche’ye iyi gelmiş fakat doktorun hastasının rahatsızlığı hakkındaki özel bilgileri etrafıyla paylaşması üzerine tedaviye son verilmiş. 1890 Mart’ında annesi Nietzsche’yi klinikten çıkartarak kendi evine götürmüş.
İşte bu sırada ünlü kişiliğin yakın arkadaşları Overbeck ve Gast, Nietzsche’nin yayımlanmamış eserlerine ne yapılacağı üzerine düşünmekteymiş. Nietzsche Wagner’e Karşı isimli eserin 50 kopyalık özel basımını sipariş etmişler ancak yayımcı onlardan gizlice 100 kopya basmış. Deccal ile Ecce Homo’yu ise yayımlamamışlar. 1893 yılında Elisabeth, kocasının intihar etmesi üzerine evine geri dönmüş. Yıllarca birlikte yaşamalarının ardından 1897’de Nietzsche ve Elizabeth’in annesi hayata veda etmiş. Ardından Nietzsche’nin bakımını hiçbir zaman anlaşamadığı Elizabeth üstlenmiş.
Zihinsel hastalığının nedeni konusunda ise çeşitli görüşler ortaya atılmış. Ama bunların en yaygını, frengi hastalığından kaynaklanan üçüncü devre sifilis teşhisi olmuş. Leonard Sax ise yaptığı incelemeler sonucunda Nietzsche’nin rahatsızlığının sağ taraflı retroorbital beyin zarı tümörü olduğunu savunmuş. 1888 ve 1889 yıllarında iki kez felç geçiren Alman filolog ve düşünür, son dönemlerinde konuşma ve yürüme yetilerini de kaybetmiş. 1 yıl sonra ise 1990 24-25 Ağustos gecesinde bir kez daha felç geçirerek, öğle saatlerinde hayatını kaybetmiş. Kız kardeşi Elizabeth onu babasının yanına defnettirmiş. Ardından Elizabeth, ölen kardeşinin taslakları üzerinde istediği değişiklikleri yaparak Güç İstenci isimli eseri yayımlamış.
Sonuçta; Friedrich Nietzsche 19. yüzyılda yaşamış olmasına rağmen, eserleri tüm dünyada çığır açmış, felsefe dünyası üzerinde önemli etkiler bırakmıştır. Sigmund Freud, Alfred Adler, Carl Gustav Jung, Michel Foucault, Albert Camus gibi edebiyat, psikoloji ve felsefe dünyasının pek çok büyük ismi onun ışığı altında yol almışlardır.
Kendisini “yarının yazarı” olarak tanımlayan Nietzsche’nin değeri hayattayken anlaşılmamış. Ancak ölümünün ardından felsefenin en ünlü isimlerinden biri haline gelmiştir. Meşhur yapıtı Böyle Buyurdu Zerdüşt de dünya klasikleri arasında yer almaktadır. Aşağıdaki 3 eserin dışında, Tragedyanın Doğuşu, Zamansız Düşünceler, İnsanca, Pek İnsanca, Tan Kızıllığı, Messina’dan İdiller, Şen Bilim, İyinin ve Kötünün Ötesinde, Wagner Olayı, Ecce Homo, Putların Alacakaranlığı, Nietzsche Wagner’e Karşı ve ölümünden sonra yayımlanan Güç İstenci isimli eserleri bulunmaktadır.
Orijinal adı Also sprach Zarathustra olan eser, Nietzsche’nin en ünlü kitabı olmuştur. Bir kategoriye dahil etmesi zor olan kitap için Nietzsche “yazılmış en derin eser” tanımını yapmıştır. Ünlü filolog ve düşünürün felsefi görüşlerine önemli derecede ışık tutan Böyle Dedi Zerdüşt’te aforizmalara ağırlıklı biçimde yer verilmiştir. Zerdüşt’ün gözlemleri üzerine yorum yapan Nietzsche, üstinsan ve Bengi dönüş kavramları üzerine yoğunlaşmıştır. Ve tıpkı eserin yazarının da dediği gibi bu eser yazıldıktan yüzyıl sonra gerçek anlamda değerlendirilmeye ve anlaşılmaya başlamıştır.
Tavsiye Ederiz: En İyi Felsefe Kitapları
Ahlakın Soykütüğü Üzerine: Bir Kavga Yazgısı
Nietzsche’nin hayatının son yıllarında yazdığı eserleri arasındadır. 1887’de Temmuz ve Ağustos aylarında yazılan kitap, Kasım ayında da basılmıştır. Modern Avrupa kültürünün en önemli yapıtlarından biri olarak kabul edilen Ahlakın Soykütüğü Üzerine: Bir Kavga Yazgısı’nda ahlak, din, ön yargılar, vicdan, suç, adalet, ceza gibi kavramlar ele alınmıştır. Ayrıca ünlü düşünür ve yazar, bu kitabı bir dönem sıkı dostluk kurduğu Paul Ree’nin bir eserini okuduktan sonra kaleme almıştır.
Deccal
Yine son dönem eserleri arasında olan bir kitap daha! Orijinal adı Der Antichrist olan kitapta Nietzsche, Hristiyanlığı sert bir dille eleştirmiş, dindar bir ortamda yetişmiş olan ünlü kişilik dinle ilgili ne kadar bastırılmış düşüncesi varsa, bu eserinde kaleme almıştır. Ve önsözde Nietzsche, Deccal’i ancak Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü anlayan kişilerin anlayabileceğini belirtmiştir. Buna ek olarak, Deccal’i 4 bölüm olarak planlayan Nietzsche, 1990’da zihinsel çöküş yaşamadan önce kitabın yalnızca 1 bölümünü tamamlayabilmiştir.
Anlaşılması epey zor olan büyük felsefeciden bu kadar konuşmuşken, birkaç ünlü sözünü paylaşmasak olmazdı, değil mi? İşte birkaç ünlü Friedrich Nietzsche sözü:
Hiçbir zaman çok parası olmamış Nietzsche’nin. Üniversitedeki görevinden istifa etmek zorunda kaldığında da eline geçen az miktar parayla, ucuz pansiyonlarda sürdürmüş hayatını ve mal mülk sahiplerine göre çok daha özgür hissetmiş kendini.
Nietzsche’den etkilenen pek çok ünlü kişilik olduğunu biliyoruz. Psikanalitik kuramının kurucusu Sigmund Freud da onlardan bir tanesi. Ve Freud’un alt bilinç, ego ve üst benlik ile ilgili düşünceleriyle Nietzsche’nin düşünceleri arasında benzerlik bulunmaktadır.
İçinde bulunduğumuz şu zamanlarda, durumumuzu ne kadar da iyi anlatıyor, değil mi?
Bu düşünceye ne kadar katılırsınız, bilemem ama Nietzsche, ümidi işkenceyi uzattığı için kötülüklerin en kötüsü olarak nitelendirmiş. Tıpkı; “…oluyormuş gibi olmasın yeter” diyen Franz Kafka gibi!
Evet, Nietzsche’nin herkes tarafından bilinmeyen yönlerinden bir tanesi de müzisyenliği. Hayatı boyunca müzikle iç içe olan ünlü kişiliğin ayrıca, çoğunu 13 ve 22 yaşları arasında yaptığı 43 tane bestesi bulunuyor.