Düşünsene
… Düşünsene! Düşünüyorum. Ben de bütün insanlar gibi doğar doğmaz her şey olabilme ihtimaline sahiptim. Her şey bir yere kadar yolunda, sonra her şeyi tepetaklak ediyorum. Sahte bir coşkuya, taşkın bir kabullenmişliğe düşmeden düşünüyorum. Bir insana bedeninizi teslim etmeden önce zihninizi, fikirlerinizi, hayallerinizi teslim ediyormuşsunuz. O ise bunların hiçbirisini almıyor. Düşünüyorum. Kendimi ifade etmenin yollarını arıyorum aylardır. Duygusal bir şüpheye düşmeden, kendimden, sevgimden emin olarak kendimi ifade etmenin yolunu arıyorum. Bir yol yok. Umudun tatlı ürpertisiyle başımı yastığa uzatıyorum. Yastığım bir giyotin gibi. İkiye ayrılıyorum. Tenim, kanım, etim ayrı havada, zihnim, hislerim ayrı… Ürperiyorum kendimden. Bu umudun ürpertisi olabilir mi, bilmiyorum. “Aşk” sözcüğünü “Arzu”yla değiştirseler, her ikisi de gerçeğe çok yakın olurdu. Bu gece daha da lanet bir adamım. Kendime inanma gücümü de yitiriyorum. Epey acınası bir illete tutuldum severken. Benim yalnızca bir isim değil bir cismim olduğuna insanların inanmasını isterdim. Düşünüyorum. Öylece kalıyorum. Ondan bana kalan yalnızlığı sindirmeye çalışıyorum. Şu anı oluşturan diyorum kendi kendime geçmiş ve gelecekse ve şu an geçmiş ve gelecekten yoksunsa, neden şimdinin içi boş kabuğunu kırmaya çalışıyorum, canıma kıysam daha kolay. Düşünüyorum. Tanrım, bütün uyuşturucu ilaçlara rağmen yeryüzünü bir parti gecesindeymişçesine duyumsamasam olmaz mı? Biliyorum, bana da beş duyu verdin, çekiciliğiyle baş edebileceğim bir dış görünüş de verdin; bu konforumu oturduğum yerden ahkam keserek korumama neden yardım etmiyorsun? Eğer düşünmeseydim çok daha mutlu olurdum.