https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Ahmet Ümit’i ilk Patasana ile keşfettiğimde Yaşar Kemal’in eserlerini, Rus klasiklerini çoktan okumuş genç bir üniversite öğrencisiydim. Okuma zevkim benim gözümde yavaş yavaş oluşmaya başlamışken polisiye bana o kadar uzak bir kavramdı ki.
Polisiye denince aklıma gelen sadece Agatha Christie ve onun eserinden televizyona uyarlanan Cinayet Dosyası adlı dizi idi. Ahmet Ümit bir sihir gibi yayılmış, edebiyatın polisiye ile buluşmasının da nefis bir lezzet olacağını Patasana ile bana ve arkadaşlarıma göstermişti. Böylece onun kitapları hep ilgimi çeker oldu. Sadece polisiye mi vardı kitaplarında? Kurgularına tarihten parçalar da ekliyor oluşu, kitaplarına ayrı bir heyecan katıyordu.

Sultan’ı Öldürmek’e gelirsek, 2012’de çıktığı zaman heyecan ile okudum ama yazmak bugüne kısmet oldu sanırım..
Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı’nın en büyük padişahı. 21 yaşında Kostaniyiye’yi (istanbul) fetheden padişah.
Kitap II.Memed’in babası II. Murad ile tahta çıkış mücadelesini, ona her daim muhalif olan Çandarlı Halil’in gölgesindeyken İstanbul’u kuşatmaya daha 12 yaşında karar vermesini, bunu başarıp Osmalı’yı bir impatatorluk haline getirebilmesini anlatıyor. Bunun yanında da iki büyük tarih profesörü ve onların büyük aşkı, bu tarihi kurgunun yanında bizi sunulan diğer anlatı.Aşkı genç bir tarih asistanı iken başlayan Müştak’ın onu terk edip giden meslektaşı Nüzhet’e duyduğu büyük aşk…
Ve Ahmet Ümit romanlarının sinemagrafik dil yapısının doruğa ulaştığı, bir çocuğun ileride oluşacak karakteri hakkında bize ayrıntılı ipuçları veren nefis çözümlemeler.
Kurgunun en güzel taraflarından biri, Fatih Sultan Mehmet hakkında araştırma yapan tarih profesörünün ağzından anlatılanın gerçek tarih kitaplarına dayandırılması olmuş.
Amerika da yaşayan Prof. Dr. Nüzhet Özgen’in Fatih’in nasıl öldüğünü araştırırken Franz Babinger’in Fatih Sultan Mehmet ve Zamanı, Reşad Ekrem Koçu’nun Fatih Sultan Mehmed kitaplarından yararlanılması da okura ayrı bir güven duygusu veriyor.
Müştak’ın içsel yolculuğu, psikolojik füg hastalığı da “İnsan nasıl bir kişilik yapısı ile katil olur?” ya da “Bir katilin psikolojik yapısı nasıldır?” sorularına da yanıt aratır. Ve bu iki kurgu çözüme kadar hep paralel ilerlemeye devam eder.
O dönemde Osmanlı’yı imparatorluk haline getirmeyi hayal eden II. MehmedHan’nın ayrı dillerde, ayrı ırklarda ve ayrı dinlerdeki halkların bir arada bir gül bahçesi yarattığını kavraması, bence romanın en keyif veren yeri.
Aldığı kararlarda bilim ve ilmi öncelemesi, çevresindeki insanlardan da böyle telkinler alması Fatih Sultan Mehmed’in aydınlık yüzünü gösteriyor. Ama iktidarın acımasız taht kavgalarına şahit olduğunu da unutmayalım.Tüm bunların sonunda Sultan’ı Öldürmek sadece polisiye edebiyat tutkunlarına değil tarihin koridorlarında dolaşmayı seven okuyucuya da sesleniyor.
Kitaptan en sevdiğim bölüme gelince: Prof. Dr Müştak Bey, bir rüya görür ve rüyasında Fatih Sultan Mehmed karşısındadır. Şöyle der Sultan:

“Allah inayetini üzerinden eksik etmesin Molla Gürani, bir kez dahi eğilmemiştir tahtımızın önünde.
Molla Hüsrev de.
“Ulema dediğinde öyle olmalıdır zaten. Alim her zaman hükümdardan daha güçlüdür daha uzun ömürlü.”

Kitap İnceleme; Nüket Ceylan