Dışarısı çok kalabalık galiba. İnsanlar neden bu kadar yüksek sesle konuşuyorlar? Ne söylediklerini anlayamıyorum. Bir uğultu var. Kutlama mı yapıyorlar? Derin hıçkırmalar duydum. Yok yok kutlama değil bu. Keşke öyle olsaydı…Şükürler olsun, yolumukaybettiğim zamanlar olsa da şuracığa gelebildim ya da getirildim. Buradayım ya, önemli olan bu şimdi.Niye dokunup duruyorlar? Belki kendilerince yakın olmak istiyorlar. Bazıları çok mu acı çekiyor?Onlar için bir şeyler yapabilmeyi isterdim ama kendilerine yardım etmeyi öğrenebilirler. Neyi bilip bilmediklerinin farkına varsalar bir an önce. Nasıl da hafifledim, bütün yükler gitti. Hangi ara gitti, nereye gitti, ne oldu, nasıl buraya geldim hiç anlamadım…
Güvenli burası güvenli. Beni en çok ne yordu? Hatırlamaya çalışıyorum. Evet evetneyin yorduğunu buldum. Başladım, devam ettirmeye çalıştım hem de çok çalıştım, olmadı olmadı. Yürümedi. Tek sorumlu ben miydim yani? İki kişilik işleri bir kişinin omuzlarına yüklemek ne acımasızlıktı öyle. Dört kocam da bana göre birbirinden beterdi. Ne olduysa oldu… Hep bitirdim. Bitirmek zorunda kaldım. Öyle gerekti. Her bitişteyenilendim diyerek kendimi teselli mi ettim acaba? Daha doğrusu başladım, devam ettirdim, bitirdim, başladım, devam ettirdim, bitirdim, başladım, de….
“Dur biraz, dur. Burada bile dinlenmek yok mu bana?..”
“Kimsin?”
“Yeni bir arkadaş.”
“Ya sen, sen ne hatırlıyorsun, anlatsana?”
Doğdum, kendimi yalnız hissettim. Dokuz kişilik bir ailede bile yalnız. Kimsesiz. Bir çocuğum olsun istedimamababalık yapamadım. Aslında yapmak istedim. Nasıl bir şey olduğunu bilmiyordum ki…Öğrenseydin diyenler oldu. Babam hiç yoktu ki… Hem vardı hem yoktu. Sonra da kendime acıdım. Babalık nasıl öğrenilir diye sordum durdum? Ee, görmediysen nasıl öğreneceksin? Kızlarıma babalık yapamadım işte.Yıllar sonra yoluma çıkan her kız çocuğunda onları gördüğüm, tokatları yedimüst üste. Yapamadım işte. Başaramadım. Neyse, güvenli burası.
“Bu ne gevezelik böyle. Bir türlü susmuyorsunuz.”
İkinci konuşan heyecanla devam etti. “Sen de anlat. Rahatlarsın…”
“Ben, rahatım zaten. Elimden geleni yaptım.”
Birinci konuşan kuşkuyla sordu. “Ne yani, senin hiç tasan olmadı mı?”
Oldu, nasıl olmasın… Ablamın yanına bile yaklaşamadım. Hep çok geride durdum. Gölgesi bile olamadım. Ablanın fikrini al, o bilir, o yap derse iyidir deyip durdular. Bana ait bir çift söz çıkmadı ağızlarından, adım dışında. Ezile ezile toza dönüştüm. O hem güzel hem başarılıydı… Bense tam tersi. Bu öyle güçlü hissettirildi ki söylenmediği zamanlardabakışlar yetti.Neyse ki kocam çıkıverdi yoluma. Sayesinde kim olduğumu, neler yapabileceğimigördüm.Yıllar sonra her şey tersine döndü, kekemeliğim bile geçti.Kocamın peşine düştüm hemen, en güvenli yere geldim.
Ve… devam etti. “Duydunuz mu? Sıramız geldi, dışarı çıkıyorum. Gelin, hadi!..”
Şeffaf altı kanat,kalın cam kubbenin üstüne ışınlandılar. Günlerden salı ya da çarşamba. Belki de cumartesi. Hiç önemli değil. Mücadele bitmiş, havada yorumyok artık.Yargı da yok…Orada bulunanlara uzaklardan, çok uzaklardan bakıyorlar sadece. İncecik beyaz ışık kanatları okşuyor.Sükûnet ve huzur sarmaş dolaş…
Yukarıdan sandıklar minnacık, insanlar da.Kimi ileriye bakıyor. Kiminin başı öne eğik. Avuçlar birer minyatür; kimisi az açılmışkimisi çok. Dünya işlerini yetiştirme telaşı içinde olanların gözlerisaatlerine kayıyor. Başını bir omuza bırakıp ağlayan, gözyaşlarını yüreğine akıtan da çok. Kimkimin için ağlıyor, hiç belli değil.Yorgun, endişeli canlar var aşağıda. Ayakta durabildiklerine şükredenlerin yanında kendi sorgu kürsülerini kurmuşolanlar da var. Vicdandikmiş gözünü onlara. Kiminin boynu bükük, yaşayamadıklarına üzülüyor.Kimini yarım kalmışlıkbitiriyor, yetmemişhiçbir şey yetmemiş. Bazıbedenlerse vitrin mankeni. Poz verenler de yanında onların.
Çok sesli, uyumsuz, yönsüz, biraz içten, biraz sahte kalabalık nasıl olduysa üç kez tek ağız oldu.Helal olsun! Helal olsun! Helal olsun! İsteyerek, inanarak, her şeyi görmüşçesine, yazmışçasına, yaşamışçasına, gidip gelmişçesine, rahatça, bilgece, ustaca, cömertçe, içtenlikle… Birbirlerini saygıyla bekleyen kanatlarsaiyi yolculuklar dileyipaynı anda farklı yönlere doğru yükseldiler. Gökyüzü memnun. Zaman akmıyor belki ya da daha hızlı akıyor. Saatler bozuk değil ama hiçbiri zamanı göstermiyor. Kendi zirvesine yaklaşan her yolcu özgürlük şarkısını daha güçlü duyuyor, duydukça yükseliyor…
Yıldız tozu serpiliyoryeryüzüne…Yepyeni serüvenlerin kurguları yazdırıyorlarkendilerini …