https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Dolapları alt üst etti, ardından çekmeceleri. Dişlerinin arasından “Eski sistem olsaydı bunları çıkarıp arkasına da bakardım,” diye mırıldandı. Alnındaki terleri sildi. Camdan dışarı baktı. Akşam oluyordu. Hava grileşmiş hafif sararmıştı. İyice ter bastı. Binalar yükseldikçe oksijen azılıyordu. Bir türlü bünyesi alışamamıştı. Akıllı binalarda havalandırma arızaları olduğu zaman hemen anlardı. Kısa kesik nefes almaya başlar, başı döner ter basardı. Fakat şimdiki terin sıkıntıdan biraz da korkudan bastığını biliyordu. Birden ev feci şekilde üstüne geldi. “Ev mi kümes mi belli değil” dedi, bağırarak. Arkasından daha çok bağırdı. Bir adımda cama yaklaştı. Aşağıya baktı. Gökdeleni ortasından ikiye ayırırcasına bulut inmiş olduğunu görünce kendini boşlukta hissetti. İçi boşalmıştı sanki. Başını ellerinin arasına almış, alnını cama yaslamış , açılmayan ve kırılmayan camdan dışarıya atladığını hayal etti. Çan sesi ile sıçradı. Kıpkırmızı olmuş gözlerle bina içindeki iç hat telefonuna baktı. Mekanik ses onun ayin için otuz dördüncü kata gelmesi gerektiğini söylüyordu. Gündüz değil fakat gece ayinlerinden oldu olası nefret ederdi. Bu ülkede yaşayan herkes gibi gece uykuları çok azdı. 

Kapının yanındaki duvarda bulunan gizli bölmeyi avucunun içini göstererek açtı. Bitmek üzere olan cep boyu viski şişesini ağzına dikti. Şişeyi torbanın içine koyarak kırdı. Un ufak etti. Cam parçalarını çöp öğütücüsüne atarak evinden çıktı. Asansöre doğru yürürken gittikçe çoğalan kalabalığın içerisine girdi. İşte şimdi onlardan biriydi . 

Şubat aynın on dördünde ancak bu kadar sıcak olabilirdi hava. Tapınağın içi evlerden daha serindi. Kapıda kuyruğa girdi. Ayine,oturduğu gökdelenin din evinde katıldığına dair makineye parmak bastı. Çan sesi bitmiş hoparlörlerden yüksek sesle Tanri Osiris’in  kurallarını anlatan rahibin sesi duyulmaya başlamıştı.

“HER ŞEYİ BİLEN GÖREN BÜYÜK TANRI OSİRİS VE SİZ İNANLAR BÜYÜK TANRI OSİRİSİN KURALLARINA UYMAZSANIZ CEZALARINIZI  …..

İpe dizilmiş boncuklar gibi beyaz elbiseleri ile yan yana duran insanların yanında kendi yerine, kedi heykelinin önüne geçti. Cebinden bir mum çıkarıp önce alnına götürdü sonra heykelin önündeki kuma dikti. Gözlerini kapatarak dua etmeye başladı. 

“VE  SİZ İNANANLAR, BÜYÜK TANRI OSİRİS …

Dışarı çıktı. Hava kararmıştı. Bir zamanlar iç deniz olduğu söylenen yere kurulmuş olan eğlence merkezine gitmek için araç bakındı. Akşam olmasına rağmen gittikçe artan nem canından bezdirmişti. Ayinden çıkan insanlar yavaş yavaş sokakları dolduruyordu. Büyük caddede kısa mesafelerde Başkan Yardımcısı Rahip Manu ‘nun hologramlı konuşmasını ufak topluluklar halinde dinliyorlar ve her cümle sonunda  alkışlar yükseliyordu. Durdu etrafına baktı. 
Annesinin sesi beyninde çınladı. Gözleri doldu. “Gözün kız kardeşinin üstünde olsun “ demişti.  

“Kurtaracağım anne, huzur içinde uyu.” Dişlerini sıktı. Şakakları titredi. 

BRAGİ DEVLETi EĞLENCE MERKEZİ

Kocaman, ışıklandırılmış bir tabelada “Bragi  Devleti Eğlence Merkezi “ yazısının altından geçti.  Biraz ilerde Bragi’yi otuz sene yönetmiş başkanın, sağ baş parmağı ile gökyüzünü  gösteren heykelinin önünden durdu. Heykelin hemen yan tarafındaki duvarda sprey boya ile dört ayrı dilde – Bragililer buraya giremez -yazılmıştı. İçi hınçla doldu. Kapıya geldiğinde görevli olan  Arap kırması bir İngiliz’e  kimliğini  uzattı. İçeri ilerledi. Önüne çıkan ilk  pavyona girdi . Bir an ışık yoğunluğu gözlerini kamaştırdı. Her taraf, aynayla döşenmiş, bu yüzden tepedeki ışıklar yansıma yapıyordu. Gözleri ortama alıştığında sahnenin ortasında hayattan bezmiş dansözün boşluğa doğru sallandığını gördü. Başında sarık olan cüppeli, elin de nargilesi ile ona bakan adamın masasına oturdu. Bakıştılar. Kızarmış koyun gözleri üstünde hissedince gayri ihtiyari geriye gitti.

“Pasaportu getirdin mi?

“Para koçum? Nerde”,

“Getireceğim ,“

“Anan güzel mi Joni,”

“Terbiyesizlik etme. Durum acil. Kız kardeşim yarın infaz edilecek. Bu gece Bragi’den çıkması gerek”. 

“Para dedim coni yeşil kağıtlar! Nerde?

Alnı kırıştı. Dişlerini sıktı.  Paramı bulamıyorum muhtemelen Yüce Manu’nun polisi aldı … diyemem ki!

“Pasaport yanında mı?

“Para “

Kolundaki pırlantalı altın saatine baktı. Çıkardı. Tereddüt etmeden adamın önüne koydu. Anlaştıkları paranın çok üstünde bir meblağ olmuştu bu. Nargileyi bırakan adamın gözlerinde belli belirsiz bir ışık geçti. Masanın altından kucağına bir şey bırakıldığını hissetti. İzlenip izlenmediğini anlamak için etrafına bakındı. Elledi. Poşet hışırdadı. Sert bir kart ve ufak yumuşak şeyi hissetti. Cebine koydu. 

Göz göze geldiler. “Ne ye ihtiyacın olursa,Yüce Tanrı Osiris üzerine yemin ederim ki her zaman bana gelebilirsin.” Dikkat çekmeden kalktı yerinden, gergin bir gülümseme belirdi yüzünde. “ Hayat bu belli mi olur, belki senin işin düşer bana.” “Nargilesini fokurdatan adam geniş bir kahkaha attı. “ Sana mı? Sizin devir kapandı yeğenim. Hem de hiç açılmamak üzere.” Duraladı. Bir şey söylemek için ağzını açtı, vazgeçti. Topuklarının üstünde dönerek hızlıca terk etti. 

Etrafa bakındı. Geçen bir tek araç yoktu. Epey bir süre koştu. Yürüdü. Koştu. Dalağı battı. Nefes nefese kaldı. Durdu, dizlerinin üstüne, öne doğru eğildi. Tekrar bakındı. Bir tek kendisi ve yolun karşısında tavukları ile yürüyen horozu gördü. Yol kenarına çömeldi. Elleriyle yüzünü kapadı. Hıçkırdı. Ayağa kalktı. Koşmaya devam etti. Saatlerce. Ter içinde, sırılsıklam olmuş, dizlerinin bağı çözülmüştü. Gece ayinlerinin, yol kenarındaki hoperlörlerinden sesini duyduğu anda saklanarak koşmaya başlamıştı. Ayine katılmayan kişiler için görüldüğü yerlerde vur emri vardı. Tan ağarırken girmişti köye. Bahçe kapısında durdu. Derin bir nefes aldı. Kalp ritmini sakinleştirdi. İçeri girdi. Kapıda ki Yüce Rahip Manu ‘nun askerleri bekliyordu.“Şerifi Osiria,” diyerek selamladı. Gülümsedi. “Cebinden bir kağıt çıkararak uzattı.“Rahip Manu’nun izin kağıdı. Kız kardeşimle helalleşeceğim.” Askerler kağıttaki imzaya baktı. İçeri geçebilmesi için iki yana ayrıldılar. Tek katlı bir köy eviydi. Eniştesi yaparken yardım etmişti. Kapı tokmağının üstünde eskimiş bir bez bebek sallanıyordu. Çıkardı. Avucunda sıktı. Annesinden kız kardeşine kalan tek mirastı. İçeri girdi. Her taraf darmadağındı. Ters dönmüş sandalyeler, toprakları dökülüp kırılmış saksılar, yana devrilmiş sehpa ve masa. 

Yok ağabey hissetmiyorum,

Karşısında genç kadın. Dokunamıyordu. Sarılamıyordu. Ayak bileklerinde, el bileklerinde deri altına yerleştirilmiş çipler onun oda içinde gezinmesini engelliyordu. Görünmeyen bir iple bağlanmış gibiydi. Kendi evinde, çocuklarının gözleri önünde odanın sadece 1 metrelik alanında ayakta durmasına izin veriliyordu. Otuz altı saattir ayaktaydı. On ikinci saatte bayıldığı için, kapının öte tarafında duran iki polisinin kırbaç izleri her tarafındaydı. 

Sallanıyordu. Düşmemek için çaba sarf ediyordu. Ağabeyine baktı. Buzlu camın ardından bakar gibi. 

“Canın acıyor mu?”

Acı acı gülümsedi. 

“Yok ağbi, Hissetmiyorum. … Çocuklarımı al götür…. İyi bak onlara ….“ 

 Birbirlerine sarılmış kızlarına baktı.  

“Daha fazla görmesinler beni,” dedi. Gözünden bir damla yaş yüzündeki derin kırbaç izinin içine girdi.

Sesini çıkarmadan kız kardeşine baktı. Gözlerindeki acıyla. Mutfağa girdi. Bardaklara koyduğu soğuk şerbetin içine pasaport poşetinden çıkardığı tozu döktü. Karıştırdı. Kapının dışında duran polislere ikram etti. İçeri girip sessizce içmelerini bekleyip tekrar yanlarına gitti. Büyük Tanrı Osiris’e duacı olduklarını duyunca gülümsedi. Boş bardakları nezaketle aldı. 
Ardından yatak odasına gitti. Kız kardeşinin birkaç eşyasını küçük bir bavulun içine koyarak tekrar  odaya geldi. 

Gözleri yarı açık şekilde ağabeyine bakarken olanları anlamaya bile çalışmıyordu. 

“Ağbi, söyle ona . Kötü bir şey yapmadım. Osiria Rosa’nın ateşi çıkmıştı. Hamile dışarı çıkmak istemezdim fakat …. Fakat yapacak bir şeyim yoktu…..” Sallandı….”Söyle ona…. “

Tekrar kapıya yöneldi. Önce kulağını dayadı. Sonra araladı. Yerde baygın yatan polisleri sürüyerek içeri taşıdı.  Ceplerini karıştırdı. Bulduğu siyah kumandanın kırmızı düğmesine bastığı anda, kız kardeşi ipleri kopmuş kukla gibi yere yığıldı. Her hareketi sakindi.   Bir tek gözlerinden akan yaşlar yüzünden zaman zaman bulanan görme yetisini, açmak için kollarıyla siliyordu yanaklarını. Sessizce onu izleyen yeğenlerine giyinmelerini söyledi. Kız kardeşinin karnındaki bebeği sevdi. Onu giydirdi.  

“Ağbi, olmaz … Kaçamayız… Ben günah işledim. Tanrı Osiris’i kızdırdım. Cezamı çekmeliyim Sende benim günahıma ortak olma.”
 Şefkatle başını okşadı. Yanağındaki kanı sildi.

“ Tanrı kedi olabildiyse, İnsan da olabilir, ağaçta. Fakat şuna inan kardeşim; Tanrı ne veya kim olursa olsun,  hamile bir kadına işkence yapacak kadar zalim ve kızmış olamaz.