‘Keşke ufacık bir kuş olsaydım, balık olsaydım, ya da ne bileyim, dere kenarındaki sazlıkların içinde zıplayan duran pörtlek gözlü bir kurbağa falan olsaydım…’
BEN BİR GÜRGEN DALIYIM-HASAN ALİ TOPTAŞ
İnsanların gürültülü dünyasından çok uzakta bir yerdeyiz:ormanda.Etrafımızda kökleri toprağa sıkı sıkıya bağlı binlerce ağaç… Ve biz insan olarak değil; Hasan Ali Toptaş’ın yarattığı büyülü evreninde büyüklü küçüklü ağaçlarız. Kimimiz çınar,köknar; kimimiz olgunlaşmamış meşe ve belki de bir gürgeniz.
…
Öykümüz, Ege’nin kalbinde,beş parmak dağlarının ardında başlıyor; ağaçların gözünden insanlara bir eleştiri nihayetinde.Burada yaşayan ağaçların her biri her yeni gün şarkılar söylüyor,kuşları bekliyor ve yapraklarını birbirine sürterek çıkarttıkları hışırtı sesiyle dans ediyorlar.Kimisi yaşlı, kimisi daha yeni toprakla buluşmuş bu ağaçların arasında; bir küçük yeni yetme bir Gürgen ağacı var.Asıl hikayemiz, işte bu Gürgenin günlerden bir gün düşüncelere dalan yaşlı ak sakallı Meşe dedeye, neden uzaklara baktığını ve orada ne gördüğünü sormasıyla başlar.Meşe dede de cellat suratlı insanlardan bahseder bizim Gürgen’e.Anlattığına göre bu cellat suratlı insanlar, bazı günler ormana gelir ağaçlara zarar verir ve sonunda ağaçları öldürürmüş.Bizim Gürgen de bunları duyunca korkmaya;diğer ağaçlar gibi ‘Sıra kimde?’ diye düşünmeye başladı.
‘‘Keşke insanlar dünyayı sevmeyi öğrense yaşadıkları topraklarda birer misafir olduklarını anlayıncaya ve çocuklarına daha yeşil bir gelecek hazırlamanın bilincine erişinceye kadar, ne yazık ki bu katliam böylece sürüp gidecek!’’
Günler geçmeye ve zaman akmaya devam ederken, bizim Gürgen korkularından sıyrılamadan ‘o kara günün geleceği’ düşüncesiyle kabuslar görür oldu.İnsanlar gibi Gürgen’in de hayalleri,onlardan daha güçlü gerçeklerle karşılaşınca yerini endişeye ve boşluğa bırakmaya başladı.
…
Ama belki de insan -hikaye dışındaki biz!-, gelecekte bir gün, kendi korkularını gökyüzüne bırakır-ız-?
…
‘‘Boş yere hayallere kapılıp şu insan denen yaratığa bel bağlamamalıydım. Çünkü, yüzyıllardır çözülemeyen acayip bir bilmeceydi insan.Derinlerden daha derin bir sırdı ya da, ucu bucağı olmayan,içi pisliklerle, içi eşsiz güzelliklerle dolu, alabildiğine karanlık ve karmakarışık bir evrendi.’’
Peki ağaçlar kesilince ölürler miydi?Hasan Ali Toptaş’ ın evreninde ölmezdi.Ölemezdi. Bir ağaç; bir öğrencinin okuduğu kitap, masa, kalem, bir gencin sevgilisine söylediği şarkılara eşlik eden bir gitar olabilir ve sonsuz olurdu.İnsanlar gibi..Zira insanlar içinde ölüm yok muydu?İnsan sevdikleriyle paylaştığı anıları çoğalttıkça sonsuz olmaz mıydı? Yalnız bir şey daha vardı: odun da olabilirdi!Yanabilirdi,o zaman yok olabilirdi.Ama insan olarak bizler de yok olabiliriz;öfkelerimize yenik düşerek sevdiğimiz insanları kırmaya başladığımızda..Sizce de öyle değil mi?
Gürgen karar verdi; uzun ve güzel bir Gürgen ağacı olacaktı,bu sayede insanlar onu yok etmeyecek belki de bir kütüphane de kitaplık ve belki de denizin ortasında bir kayık ve üzerinde iki mutlu insan,diz dize…Günler geçiyor zaman akıyor ve Gürgen güzel bir ağaç olmak adına oldukça dik duruyor,kimi zaman da uykularından oluyordu.
Sonraları o gün geldi!
‘‘Az önce gölgemde terlerini kurutup karınlarını doyuran iki adam, şimdi hızla balta savuruyordu gövdeme. Darbeleri aldıkça, o zümrüt yeşili yapraklarım tiril tiril titremeye başlamıştı. Bu yüzden, önce onlar düştüler yere. Boşlukta savrulup çığlık çığlığa uçuştular. Gürültüyle, acıyla, dallarımla ve uçuşan yapraklarımla, gökyüzünün maviliğini çizerek devrildim.’’
Kopup giden birkaç dalına baka baka, sonunu bilmediği bir yolda ilerledi,biraz üzgün biraz umutlu.
‘‘Ola ki başka bir masala gidecektim ama, henüz o masal yaratılmamıştı. Hiç kuşkusuz, beni anlatacak olan masal söylenir söylenmez uçup gidecektim.’’
Ağaçların yaşamı üzerinden çocuklara ve gençlere, aslına bakarsanız her yaştan kesime hitap eden bu güzel öyküde,kaybedilen umutların,insanlığın,doğanın ve belki de kuşların çığlığını duyabilmek mümkün.Zamansız bir evrende, savaşa her daim aç olan insanın kanatlarını doğada bir Gürgen de sakladığının kanıtı fikrimce.Akıcılığı ve ara ara serpiştirilen muhteşem illüstrasyonlarıyla içinizi ısıtacak bir kitap..
Peki, bizim Gürgen’e ne oldu? Kendi masalını bulabildi mi? İnsan olarak bizler masalımızı bulabildik mi?
Ceyda OKTAY