Biri bitiyor diğeri yanıyor. İçmiyorum dumanı, içime çekmiyorum, o dumanın zifirisini seyretmeyi seviyorum sadece. Duman gerçek, öykü gerçek, acı gerçek… Ben, ben gerçek miyim, bu duman yoksa ben miyim, içime çektiğim o nefes, o nefes yoksa sen misin?
Pencereyi açmak istemiyorum, kokusu sinsin koltuğa, perdeye, üstümde ki kazağa, aldırmıyorum. Avuç içlerimden o pis koku gitmesin, ellerimi yıkamaktan vazgeçtim artık ben, avuç içlerime kazınmış lekelerin nasırlarını temizledikçe kanamasınaysa çoktan alıştım.Ellerimi boş verdim, gözlerim tavanın girintili çıkıntılı köşelerinde, bense içimden Tanrı’ya hep aynı soruyu soruyorum canım neden hep yangınlarda? Neden dümdüz gözüken o tavanın dikkatle baktığımda gördüğüm çatlakları bu kadar canıma batıyor diyorum, neden o beyazında arasında simsiyah bir leke gibi duran o çatlağı kendime yoruyorum?
Bardakların hepsi kirli, su içmek istemiyorum bu yüzden. Aslına içimdeki o kurak yerin sağanak bir yağmurla bile ferahlayacağını sanmıyorum. Sanmaktan yorgunum bağdaş kurduğum her yerde, su içmek istemiyorum. Kupkuru bir his var içimde, böyle ezilmiş büzülmüş varlığının zararı olmayan ama yine de can sıkıcı bir his, hiçbir şey yapamıyorum, hiçte bir şey yapmıyorlar dışarıdan. Ben camın önünde, ellerim dizlerimde, gözlerim tavana dikili öyle saatlerce, susuzluğuma susuyorum.
İnsanın kendiyle konuşacak kelimesinin olmaması ne tuhaf, “biliyorsun, anlarsın sen beni” diyorum kendi kendime. Herkes kendini anladığında susmaz mı zaten? Kaçacak tek bir cümlem yok ardına saklanıp soluklanacağım, kendinin çıplağı olmak öyle tuhaf bir şey ki her köşe başında kendini görüyorsun. Bu evrenin “kaçtığın her yer aslında sensin” deme şekli. İnsanın en uzun yolcuğu kendi içinedir derler, bunu bilirler ama kimse o yolculukta bir başına olacağınızı söylemez, direksiyonu terk edemeyeceğinizi, mola vermeyeceğinizi eklemez. İnsanın içi, uzun upuzun bir yolculuktur, dağları denizleri aşarsın, patika yollardan düzlüklere ulaşırsın, yolculuk ne kadar çetinleşirse o kadar sıkı sarılırsın direksiyona, görüş mesafen ne kadar daralırsa o kadar dikkat kesilirsin gördüğüne. Sımsıkı tutunan ellerini fark edersin, dikkatle kısılan gözlerini görürsün aynada, ayaklarının altındaki ağırlığı hissedersin, dirseklerindeki yorgunluğu fark edersin ve anlarsın ki yollar sen bunları hissedebilesin diye çetin. Mesele hiçbir zaman bir yere gitmek değildir. Yolda olmak her zaman yeterlidir…
Yoldayım ve yaşamımın tek kanıtı bardakların kirini, duvarın isini, perdelerin lekesini fark edebiliyor olmak. Yaşıyorum, o dar yollardan, havanın poyrazından, kardan, kıştan, yaşayım diye bahşedilen her zorluktan hepsinden her birinden ben geçtim. Ama içimdeki o kurak toprakları hiç yeşertemedim.