1974 yılında İstanbul’da doğan Murat Menteş yazarlık kariyerine şiir, sinema yazıları ve denemeler yazarak başlamıştır. Şehrengiz, Gerçek Hayat, Cafcaf, Nokta gibi dergilerde yazar olarak yer almasının yanında yazı işleri müdürlüğü yapan Menteş afillifilintalar.com adlı blogta yazılar yazarak kollektif edebiyat anlayışına da uzak olmadığını göstermiştir. Kuzgunun Gölgesi (şiir, Yediiklim Yayınları, 1999), Kaosa Mütevazi Bir Katkı (deneme, Şule Yayınları, 2001), Aynalı Barikatlar (deneme, Şule Yayınları, 2003), Dublörün Dilemması (roman, İletişim Yayınları, 2005), Korkma Ben Varım (roman, İletişim Yayınları, 2009), Garanti Karantina (şiir, Sel Yayıncılık, 2010) ve Ruhi Mücerret (roman, April Yayıncılık, 2013) kitaplarını okurlarla buluşturan Murat Menteş aynı zamanda kitaplarının tasarımlarıyla da okurun ilgisini çekmeyi başarmıştır.
2005 yılında okurla buluşan ve yazarın ilk romanı olan Dublörün Dilemması ilk bakışta Alper Canıgüz, Onur Ünlü ve İhsan Gökdemir’in resimlerinin yer aldığı kapak tasarımıyla okurun ilgisini çekiyor. Bu durum,romanın ismiyle beraber birleşerek okurda bir merak hissi uyandırıyor ve romanın konusuna yönelik olağandışı bir beklenti yaratıyor. Zaten romanın ilk sayfasından itibaren Murat Menteş’in süslü dünyasına girmiş bulunuyoruz. Aslında süslü demek belki bir noktada yanlış bir ifade olarak görülebilir ancak roman boyunca yapılan aforizmalar ve atıflar kitabın sonuna kadar sizi yalnız bırakmıyor ve bu sebeple belki de başka bir anlatım şekliyle sıkıcı bulabileceğiniz kitabı eğlenceli bir hale getiriyor. Aynı zamanda bu durum Menteş’in betimleme barındırmayan ve sürekli olarak olayların anlatıldığı hızlı anlatım şekli içerisinde durup yavaşlamanıza ve gelişen olayları sindirmenize de yardımcı oluyor. Tabi yazarın üslubu her okur üzerinde aynı etkiyi göstermeyebiliyor da. Roman hakkında yapılan okur yorumlarında veya genel itibariyle romana ilişkin yapılan eleştirilerde bu üslup farklılığının etkileri açık bir şekilde görülüyor. Okurun hiç bilmediği konularda yapılan atıflar ve aforizmalar bir noktadan sonra kitabı anlaşılmaz ve yorucu bir noktaya çekip okurun bezmesine ve nihayetinde okumayı bırakmasına sebep olabilir. Bu yüzden Dublörün Dilemması’nı satın almadan önce Menteş’in anlatım tarzını görmek ve anlamak adına yapılacak kısa bir inceleme okuru sancılı bir süreçten kurtarabilir.
Bütün bu hususların yanında Dublörün Dilemması, konusunda gerçek ile bilim kurgu ögelerini bir arada barındırmasıyla da dikkat çekiyor. Romanda Nuh Tufan isimli karakterimizin en yakın arkadaşı İbrahim Kurban’ın bir buluşa imza atmasıyla ortaya çıkan ve devamında Ferruh Ferman ile tanışmaları ve bunun yol açtığı olaylar silsilesi anlatılıyor. Her bir sayfayı okurkenyaşanan olaylara kendinizi yabancı hissedebileceğiniz gibi kendi hayatınıza dair birçok gerçeği de aynı sayfalarda keşfedebiliyorsunuz. Bu bakımdan romanın konusu geniş bir okuyucu kitlesine hitap ediyor. Olaylar dört farklı karakterin ağzından anlatılarak kurgulanıyor ve sonuna kadar sabrettiğinizde iyi kurgulanmış bir bitişle karşılaşıyorsunuz. Bu anlatım şekli daha önce bu tarz romanlar okumayan kişiler için karmaşık veya anlaşılmaz olsa bile karakterleri tanımak ve onlara ısınmak açısından iyi bir fırsat sağlıyor. Bu yüzden önyargılı olmadan her bir karakter ile bütünleşerek kitabı okumak iyi bir zaman geçirilmesi açısından önem kazanıyor. Tabi bütün bu kitabın içeriğinde yer alan aforizmalar ve sahip olduğu kendine has anlatım şekli okurun aklına bazı soruları getirebilir. Romanın konusuna kendinizi kaptırmış ve olaylar içerisinde karakterlerle beraber akıp giderken konunun içeriğine dair yapılan hiç bilmediğiniz bir atıf veya anlam veremediğiniz bir aforizma, sizin her seferinde konudan kopup gerçek dünyaya dönerek araştırma yapmanıza sebep olabilir. Bu durumda okumaktan aldığınız keyfin nasıl etkileneceği sizin için bir sorun ve kaygı haline gelebilir. Bu noktada farklı bir yaklaşım sergilemek ve romanın size geniş bir genel kültür skalasında bilgi aktarımında bulunduğunun farkındalığında olmak sizin romana karşı daha olumlu bir bakış açısına sahip olmanızda yardımcı olabilir. Bu şekilde bir yaklaşım okur için kazan-kazan durumu yaratacaktır.
Nihai olarak söylemek gerekirse Menteş’in sıradan dünyamızda yaratmış olduğu hafif bilim kurgu ögeleri barındıran bu alışılmadık romanı sabırla ve diğer romanlara nazaran farklı bir bakış açısıyla yaklaşılması gereken bir kitap. Hemen okuyup bitiririm diye elinize aldığınız bu kitap sizi, kendinizi hiç bilmediğiniz bir şarkıyı araştırırken veya hiç duymadığınız bir konuya dair kafa patlatırken bulmanıza sebep olabilir.
“Kitap çalmak birçoklarınca mubah addedilen bir eylemdir. Fakat yazarına imzalatılan bir kitabı, sahibinden önce alıp kaçırmayı başaran ilk hırsızlar biziz galiba.” s. 163
“Pudra şekeri Taliha Teyzeciğim benim. Ne kadar mütecekkil, hayata pamuk ipliğiyle bağlı güleç bir bez kukla gibi…” s. 94
“Fevkalade! Unutma Nuh’um, aşk, insanın şahsiyetini pekiştirir. Çünkü hayatın manası, aşk bohçasında gelen bir hediyedir. Mevcudiyetinin hakkını vermek, hiç değilse mazeretini bulmak isteyen insan yalnızca aşka müracaat edebilir…” s. 95
“Gene sustu. Beste yapan bir flamenko şarkıcısı gibi, tırnaklarını sakallarından gezdiriyordu. Konsantre olmuştu. Derken güfteyi çıtlattı: Bazen yalnızca imkansız gerçekleşir.” s.123
“Hoppala paşam Malkara Keşan arabaya atladım. Radyoyu açtım. Isaac Hayes’in; o narsist maço maceraperestliğini gülünç bir kabalıkla yansıtan Shaft şarkısı eşliğinde, Ferruh Ferman cinayeti mahalline doğru son sürat yol alıyordum. Bedenime saplanacak kurşunlara yetişebilecek miydim?..” s. 253