Stephen King birbirinden bağımsız dört uzun öyküden oluşan bu korku serisinde bizleri kalbinin karanlık vadilerinde çağlayan ırmakları dinlemeye davet ediyor. Onun hayal gücü bilinmezlerle dolu dipsiz bir uçurum gibi adeta. Kendimizi o uçuruma doğru tam gaz ilerleyen bir arabaya bağlanmış gibi hissediyoruz. Panik ve korku kaçınılmaz… Saat gece yarısını geçtiğinde var olan herşey sonsuz bir uykuda sanki. Gece dev bir gölge gibi tüm şehrin üstünü kaplamış, sessizlik hiç bozulmayacak çelik bir duvarmışçasına kaskatı.Gece bekçilerinin sefil düdük sesleri en az yıldızlar kadar uzak, arabaların belli belirsiz boğuk egzos homurtuları dışında yeryüzünde tek kalmış gibiyiz. Hiçkimse apartmanımızın asansörünü kullanmıyor ki paslı kasnakların gıcırtıları ve kaldırma motorunun gümbürtüsü sessizliği bozsun. Yağmur oluklarında uğuldayan ve herşeyi birbirine katan rüzgar tıpkı sitemizin bahçesindeki salıncakta sallanan hayalet çocuklar gibi hiç bilmediğimiz bir dilde tuhaf kelimeler fısıldıyor. Duvarda asılı saatimiz can çekişen zamanın sadmelerini sayıyor, belki de gerçeklikle aramızda kalan son bağ bu tik-tak sesleri…Dehşetten iyice değirmileşip kendi içine çöken ve bir karadelik gibi yoğunlaşmaya başlayan duvar saatimiz…Tepesindeki XII. İle I. arasında sıkışıp kalmış akreple yelkovan!.. Akrep XII in üzerindeki buzdan bir sisin içinde donmuşçasına bekliyor. Zaman arabasına koşulmuş alevden küheylanlar cehennemegeç kalmışçasınadört nala koşarak yelkovanı peşi sıra sürüklüyor. Durdurmamız mümkün değil. Birazdan gece yarısını dört geçecek…
21 Eylül 1947 Amerika Birleşik devletleri doğumlu olan Stephen King hiç kuşkusuz korku türünün 20. yüzyıldaki en büyüktemsilcillerinden. Yazdığı bir çok eserle edebiyat dünyasında ses getirmiş Stephen King yazarlık kariyeri boyunca birçok ödüle layık görülmüş dünya çapında bilinen bir yazar. Çoğumuzun severek izlediği “Esaretin Bedeli” ve “Yeşil Yol” gibi filmler onun kitaplarından uyarlanmış filmlerden yalnızca ikisi. King bir söyleşisinde kitaplarını aklında oluşan tek bir fikir etrafında inşa ettiğini belirtiyor ve ekliyor:
“Kitaplarımı yazmaya başlarken sonunda ne olacağını ben de bilmem, eseri akışına bırakırım ve karakterlerin kendi kendini oluşturmasını izlerim.”
Korku türünün yanında, gerilim, bilim-kurgu, fantastik, doğaüstü-kurgu türlerinde de romanlar ve öyküler yazmış olan Stephen King’in yazdığı kitaplarıgotik edebiyat alanındaki eserler olarak değerlendirebiliriz. 18. Yüzyılda eserler verilmeye başlanan gotik edebiyatın temeli özellikle 12. ve 15. Yüzyıllarda etkili olan ve temelinde bir dini-mimari üslup olarak nitelendirebileceğimiz gotik sanat akımı ile atılmıştır.20. Yüzyılın en büyük sanat teorisyenlerinden Herhert Read gotik üslubu tüm zamanların en ruhsal üslubu olarak adlandırır. Korkunç gargoyleleri ve rasyonel olmaktan uzak metafizik unsurları ile gotik sanat, adeta edebiyata 600 yıl öncesinden göz kırpmıştır. 18. Yüzyılda ortaya çıkan gotik edebiyatın ilk romanı “Otranto Şatosu’dur”. Türün 19. Yüzyıldaki en büyük temsilcisi ise Edgar Allen Poe’dur diyebiliriz.
Stephen King birbirinden bağımsız dört uzun öyküden oluşan “Gece Yarısını Dört Geçe” kitabında gotik türün olmazsa olmaz unsurları arasında sayabileceğimiz, gizemi, karanlığı, çaresizliği, yalnızlığı,doğaüstü varlıkları, kaygıyı, derin şüpheyi, derin çatışmayı ve esrarı çağrıştıran imgeleri sıklıkla kullanıyor. Kitabın dikkat çeken bir diğer özelliği ise King’in kitapta yer alan dört uzun öykünün deyazılış süreçlerini anlatması. Her uzun öykünün başında ilgili metni yazma fikrini nasıl oluşturduğunu kendine has, basit, detaycı ve nüktedan tavrı ile bizleri gülümseterek ifade ediyor. Birazdan başlayacak korku fırtınasından önce iyice yükselip gerginleşen sessizliğimizi belki de ufak bir gülme nidası ile bir anlığına bozmamıza sebep oluyor.
Ne var ki okuduğumuz eser Bir Ahmet Hamdi Tanpınar romanı değil, O yüzden ne o “an” ın içinde kalaraksefasını sürebiliyoruz ne de yaz yağmurunun romansında ruhlarımız raks ediyor. Ne bulutlar viyolonsel çalıyor ne de şimşekler keman…King eserinde “zaman” kavramını adeta bir enstürman gibi kullanıyor. Gösterişli simsiyah fragı, kuyruklu akustik piyanosu ve yaradanın kendisine hediye ettiği akılalmaz hayalgücü ile sahnede sadece kendisi var… O gerçek bir virtüöz…Eciş bücüş notalarla dolu defterine bakarak ruhumuzu korku ile dolduran eserlerini peşpeşe çalıyor. Mesela Johann Strauss’dan“Yarasa Üvertürü” ya da Camille Saint Saens’den “The Aquarium” u çalıyor. Ancak asla ve asla Chopin’den “Spring Waltz”u çalmıyor.
Kitabın birinci uzun öyküsü zamanın içinde açılan bir yırtıktan kazara içeri girerek farklı bir zaman boyutuna geçen bir uçak ve mürettebatının anlatıldığı “Umacılar” öyküsü. Sözkonusu öykü “zaman” unsurunun edebiyat ile korku arasında köprü olarak kullanılması yönüyle kitabın üçüncü uzun öyküsü “Kütüphane Polisi”ne benziyor.“Kütüphane Polisi” isimli öyküde ise şeytani bir varlık olan kütüphane memuru Bayan Lortz’un yaşattığı dehşete tanık oluyoruz. “Güneş Köpeği” isimli uzun öyküde baş kahraman Kevin’e onbeşinci doğum gününde Stephen King’in tabiri ile ‘sosisli sandviç yapmak dışında her işe yarayan’ bir Polaroid fotoğraf makinesi hediye ediliyor. Kevin’in çok sevdiği makinesi ile çektiği fotoğraf ise korku dolu bir sürecin başlangıcı oluyor. Diğer öykü ‘Gizli Pencere Gizli Bahçe’. King kendi evinde o güne kadar hiç kullanmadığı bir pencereden dışarı bakıp her gün gördüğü bir manzarayı farklı bir açıdan gördüğünde bu öyküyü yazmaya karar verdiğini belirtiyor ve ekliyor:
“Yazarın görevi pencereden bakıp gördüklerini rapor etmektir. Ama bazen cam kırılır; işte sanırım bu öykünün özünü oluşturan da camın kırılması. Dışarıyı gözlemlerken gerçekle fantezi arasındaki cam kırılıp da uçmaya başlarsa ne olur?”
Kaynaklar:
1. Stephen King, Gece Yarısını Dört Geçe (İstanbul: Altın Kitaplar , 2015)
2. Vikipedi / Stephen King