https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Ece Ayhan’ ın da içinde olduğu İkinci Yeni şiir akımının kuluçkaya yattığı dönem;  İkinci Dünya Savaşı’ nın bittiği, yeni dünya düzenlerinin kurulduğu, farklı politik yaklaşımların geliştirildiği bir dönem olmuştur. Türkçe’de ise edebiyatta batılılaşma hareketleri vardır. Herş eyde olduğu gibi şiirde de yenilik baş gösterir. İkinci Yeni akımı, Garip akımına karşıt bir duruş olarak tanımlanır. Bu kavram tarih açısından ilk kez, Muzaffer Erdost’ un 19 Ağustos 1956 tarihli Son Havadis gazetesindeki “İkinci Yeni” başlıklı yazısıyla anılır. Bu akımla ilgili küçük bir detay vardır, birkaç şairin bir araya gelip de kurallar koyarak kendilerine isim verdikleri bir akım olmamıştır. Bu akımın içindeki şairler birbirinden bağımsız kendi dillerini yaratarak zaman içerisinde dıştan bakanlarca bir akıma dâhil edilmiş gibidir. Kullandıkları imge dolu “kapalı” olarak adlandırılan dilleri, şiddetli şekilde eleştiriye maruz kalır. Memet Fuat, Şiirin Kolaylaşması adlı yazısında “yeni şiirde kapalılık –öz bakımından-büyük bir kolaylık” diyerek şiirdeki kapalılığın özden yoksunluğa gittiğini savunmuştur. İkinci Yeni şairleri olarak andığımız grupta başta Ece Ayhan olmak üzere Edip Cansever, Turgut Uyar, Ülkü Tamer, Cemal Süreya gibi isimler yer alır.

İkinci Yeni akımını, dildeki sürrealizm karşılığı olarak görmemiz pek de yanlış olmaz. Şair kendine ait bir dil kırılması yaratır. Dildeki kelimeleri bozunmaya uğratır, çağrışım tekniğini kullanarak anlatıma gider. Bu yolda Ece Ayhan’ ın ürettiği çok sevdiğim bir kelime vardır: Cehennet. Cehennet ne cennettir ne de cehennem; ama bu kelimeyi okuduğunuzda kafanızda cennet de cehennem de aynı anda canlanır. Mor Külhani şiirinde şöyle geçer bu kelime: “Dirim kısa ölüm uzundur cehennette herhal abiler” Siz dersiniz ki “cennet de cehennem de bu dünyada”,  Ece Ayhan ona cehennet der, sizin bir cümle ile anlattığınızı o bir kelimenin altına gizler. Ayhan, zaman zaman da noktalama işaretlerini kelimenin etkisini farklılaştırmak adına kural dışına taşır:

“İlenç. İşte beni bu selenli harfiyle hiç bırakmayacak olan ilenç, gittiğim her yere götürdüğüm, gittiğim görünmeyen köpeğim ilenç. (…)

Çiçek. Çiçek satıcılığıyla başlamışım serüvenlerime. İplere dizili çiçekler ve çocuklar, gül kurusu. (…)”

Ece Ayhan’ın üç paragraftan oluşan “Bir Fotoğrafın Arabı” isimli çalışmasında ilk iki paragrafında noktayı farklı bir şekilde kullanır. Birinci paragrafta ‘ilenç’, ikinci paragrafta ise ‘çiçek’ kelimesi, tek bir sözcük olarak kendilerinden sonra noktanın kullanıldığı kelimelerdir. Bu kelimelerden sonra gelen cümlelerde ise kelimelerin şaire hissettirdikleri, şair tarafından nasıl algılandığı yazılır. Yani, hem ‘İlenç.’ hem de ‘Çiçek.’ kelimeleri kendinden sonra gelen cümlelerde sıfatlarıyla anlatılır ve adeta içleri doldurulur. Bu tek sözcüklerin sonuna konan noktalar, iki nokta (:) işlevi görüyor gibidir. (.) sonrasında açıklanansa Ece Ayhan’daki çağrışımlarıdır.

Ayhan’ın dilde yarattığı sapmalar bunlarla da sınırlı değildir.  Şair, “bugüne bugün” ikilemesini anlamsal karşıtlık ilişkisinden yola çıkarak farklı bir biçime dönüştürmüş, dilde kullanımı olmayan “yarına yarın” ikilemesini türetmiştir:

Toplumsal caz parçaları yarına yarın evlerde”

Mavinin bir çeşidi olarak tasarımladığı “unuttunbeni” birleştirimi, hem imgesel gücü, hem yapısında yer alan sözcüklerin tanıdıklığı, hem de doğallığı bakımında oldukça çarpıcıdır:

Uçsuz bucaksız kucağındadır barbar anasının, bir yeniyetme.

Büyük bir alınla karşılar ölümü de, alkışlayarak karşılar;

Unuttunbeni mavisinden bir yelkenliye binmiştir.”

Üflemli, kasıkkasığa, yunuslamak, övünçsüz, ayakyazısı, dimdoğru gibi daha birçok kelimeyi türeten Ece Ayhan’ı anlamak için, şüphesiz ki, dile bakış açısını genişletmek ve yenilikçi düşünmek şarttır.

Ece Ayhan, en çok kendine ait dil bozunmaları yaratan ikinci yeni şairi olarak anılabilir. Fakat ne olursa olsun bu akımın en belirgin ve sabit özelliği; kıyıda köşede kalmış, unutulmuş, aşağıda görülmüş, yalnız, çaresiz insanı anlatmasıdır. Edip Cansever bu durumu “Biz aykırıya, ayrıntıya, ayrıksıya, azınlığa tutkunuz,” diyerek tanımlar. Akım; toplumsal yapıdan insana değil, insandan toplumsala varmayı amaç edinir. Nitekim Ece Ayhan, Sevgi Özdamar’a yazdığı bir mektupta Çanakkaleli Melahat’in cumhuriyet meydanına heykelinin yapılmasını ister; çünkü Çanakkaleli Melahat’i yaşama göğüs germeyi başaran bir karakter olarak görür. Peki kimdir bu Çanakkaleli Melahat de böylesine önem taşır? Melahat bir genelev işletir. Ece Ayhan’ ın yetiştiği dönemde ilgisini çeken bu karaktere kendisini yakın hissetmesi belki de annesinin bir dönem “Nezahat” takma adıyla içkili eğlence mekânlarında çalışmasıyla ilişkilendirilebilir:

“Çanakkaleli Melahat’ in Avcılar girişindeki üç katlı evine gittim bir gün. Kapısını otlar bürümüş, ama nedense ana cadde de – (kalmış). Ben, Çanakkale’de cumhuriyet alanına onun heykelinin de dikilmesini isteyeceğim. Valla o da bir Anafartalar kahramanı değil mi? Avcılar’ daki bu evi görünce annemi görmüş gibi duygulandım.”

 

İkinci Yeni akımı için de, Ece Ayhan için de pek çok eleştiri yapılır. Halktan uzak olmaktan tutun da anlamsız kelimeleri bir araya getirip adına şiir dendiğine kadar pek çok eleştiri sesliliği vardır. Ancak hiçbiri bu akımın akmakta olan anlam nehrine bendini koyamamıştır.

 

 

Şiir Dilinde Sapmalar ve Bir Uygulama, Erdoğan Kul, New World Science Academy, 2008

 

Nazlı Eser, İkinci Yeni’de Düzyazı Şiir, Yüksek Lisans Tezi, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,Muğla

Devrim Dirlikyapan, Şiiri Şiirle Ölçmek, Kolayına Kaçmak,syf. 102, Edip Cansever, Yeditepe 25 (16-31 Mayıs 1960)

“Emine” Sevgi Özdamar, Kendi Kendinin Terzisi Bir Kambur, Ece Ayhan’ın Mektuplarından

Ömer Tuğrul Kara, Türkçenin Kuralları Dışına Çıkan Bir Topluluk: İkinci Yeniciler, Tarih Okulu Dergisi Eylül 2013

Ece Ayhan, Bütün Yort Savul’lar, syf:49, syf:78, Yapı Kredi Yayınları, 2002