Başkalarının Çiçekleri öykü seçkisinin ilk öyküsü Zeynep Eşin’in kaleminden çıkan “Alıcı Kuşlar.” Öyküye öyle bir giriş yapmış ki yazar, betonların arasındaki demir kılcallardan bahsediyor. Gökyüzünün olmadığı bir çatı katı girişi demir kılcallarda eklenince okuyucunun zihninde bir deprem öyküsü mü okuyacağım hissi uyandırıyor. Evet çatı katı ama alıcı kuşların uğradığı ve alacaklarını alıp gittikleri bir yer burası.
Amin Maalouf “Doğunun Limanların da” der ki; “Bir insanın hayatının, doğumuyla başladığını mı sanıyorsunuz?” Bu cümle yazgıya ve yaşadığınız coğrafyaya çok şeyler gönderiyor. Doğduğunuz coğrafya tam da doğumundan önce başlayan bir hayatla ilgili. Güney yarım küredeyse, orta doğudaysa kaynayan kazana doğduysan, çürümüş ve çürütülmüş bir insanlık sürüp gidiyorsa oralarda genç ölümler yürekler yakıyor tabii. Öykü tamda bu noktaya değiniyor.
Heredot günümüzden yaklaşık iki bin beş yüz yıl önce “Barışta, oğullar babalarını gömer, savaşta, babalar oğullarını,”demiş. Şu insanlık hiç ders almıyor tarihten. Gencecik fidanlarımızı teslim ediveriyor alıcı kuşlarına. Ölüm kutsanıyor. Geride kalanlar yaşamanın yükünü acılarıyla yoğurarak çolak ve topal ilerliyorlar ancak. Gidenler, kalanların sol yarısını da alıp götürerek göçüyor.
Martin Luther King’in; “Kuşlar gibi uçmasını balıklar gibi yüzmesini öğrendik. Ancak bu arada çok basit bir sanatı unuttuk kardeş olarak yaşamayı,” bu sözü taa Habil ve Kabil’e bizi götürerek, yeryüzüne ölümlü olarak cezalandırılarak gönderilen insanlığın, kardeş olarak yaşamayı beceremediğinin altını kalınca çiziyor. Bu bağamda, öykümüzde oğlu şehit düşen bir annenin çok doğal olarak eseriklenmesi ve kuşları kovalaması konu ediliyor. Alıcı Kuşlar çok güzel bir metafor olmuş.
Kaynaklar:
Wikipedia