https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

“Sevinçten öldü” dedi Cezmi Ersöz onun için. Yıllarca ufacık bir rol bekledikten sonra, yolda yürürken karşılaştığı Kandemir Konduk, ona yeni projesinde yer vermek istediğini söyleyince sevinçten havalara uçmuş büyük usta Cevat Kurtuluş. Ve bu heyecana dayanamayan kalbi, ne yazık ki onu bizden ayırmış. Eşi Meral Kurtuluş, “Ölmeden önce onu şereflendirdiniz. Mutlu ve sevinçli öldü” diye teşekkür etmiş Kandemir Konduk’a, uzun yıllar sonra hatırlandığı ve önemsendiği için. Belki de son arzusu tekrar güldürmekti ve ona bakıp gülen insanları sokakta, yolda, herhangi bir yerde görebilmekti. Tıpkı programına verdiği isim gibi: “Gülünüz, güldürünüz.”

Bir döneme damgasını vurmuş, rol dakikası filmlerin ancak ufak kısımlarını dolduran ama oyunculuk olarak tüm filmin çehresini değiştirebilen, hepimizin aşina olduğu oyuncu gurubunun üyelerinden bir tanesiydi Cevat Kurtuluş. Ufak bir araştırma yaptım, tam sayısına ulaşamadım ama 190 civarı filmde rol almış. Uzun yıllar sinema yapımcıları tarafından göz arda edildiğini düşünürsek, kırılması zor bir rekora imza atabileceğini söylemek yanlış olmaz sanırım.

Aslında çok az tanıyoruz onu. Hepimizin ezbere bildiği kadarıyla “Şapşal adam” veya “Kibirli İngiliz uşağı” karakterlerinin unutulmayan oyuncusu o. Ama asıl hünerinin çok iyi taklitler yapmak olduğundan bihaberiz mesela. Gençliğinde gazinolarda bin bir surat diye anılarak taklitler yapmış ve bununla ilgili pek çok övgüye mazhar olmuş. Hatta sesi de çok güzelmiş Cevat Kurtuluş’un. Tiyatro bölümünde öğrenim görürken koroya bariton ses olarak alınmış. Pandomim yaptığı için yüz kaslarına çok hâkim olması ise elbette şaşırtmıyor bizleri. Zaten filmlerinde takındığı o ifadeyi, yüzüne en doğru şekli vermeden başarması mümkün müydü?

Bu bilgiler dışında, benim için çok ayrı yeri var Cevat Kurtuluş’un. O sadece işaret parmağınızı öne doğru uzatıp “Ne kadar salak adam” dediğiniz birisi değil. Veya bir filminde göğsünü gere gere söylediği gibi, “Ben karımın aptal kocasıyım” kılıfına uygun bir tiplemeyle sınırlı kalmamalı beyaz perde için yaptıkları. Filme ve role göre belli durumlarda aptallığı üstlenmek ve izleyiciyi sadece bununla güldürmek elbette doğaldır. Ancak bunu, güldürü esnasında yüzünün tamamına yerleştirmek, her babayiğidin harcı değildir. Çok az kişi başarabilmiştir bunu. Kemal Sunal’ın kafasını sallayıp gülümsemesi, bizleri güldürmeye nasıl yeterli oluyorsa, Cevat Kurtuluş’un da boş bakışları ve ifade verecek biçimde büzülmüş dudağı, oynadığı filmlerde hep komedinin temel unsuru olabilmiştir. Üstelik bunu sürekli geri planda kalarak ve genellikle Sami Hazin ses ile ikili olarak yapmıştır büyük usta.

Komedi filmlerinde güldürünün küçük sahnelerde izleyiciye servis edilmesinin en güzel örneğidir Cevat Kurtuluş’un filmleri. O kısacık dakikaların tamamının hakkını verir ve her defasında bizleri ikna eder aptal, saf, iyi niyetli ve çok komik olduğuna. Hiçbir filminde yapmacık olmamıştır ve zorlamamıştır bizleri. Türk sineması en çok da bu tarz, başrolün arkasını dolduran ve hikâyeyi bütüne kavuşturan karakterlere borçludur başarısını.

Bir diğer önemli nokta da şudur ki; bence bugün buna rastlamamız imkânsız, o hep halktan birisi olmayı başarmıştır. Onu yolda yürürken, otobüse binerken, eşiyle alışveriş yaparken görmüştür insanlar. Onunla konuşmuş, filmlerde gördükleri o komik tiplemenin canlılığını sorgulamışlardır Cevat Kurtuluş’un yüzünde. O da toplumun bir parçası oldukça daha kolay girmiştir rolüne. Oynadığı her filmin unutulmayan ama az dikkat edilen parçalarından bir tanesi olmasını, bir bakıma da buna borçludur bana göre. Halkı iyi seyreden, onlara gördüklerini aynı şekilde çok iyi yansıtabilir.

Uzak durduğunuz, ilişkinize mesafe koyduğunuz birisine onun nasıl biri olduğunu anlatmanız kadar inandırıcılıktan uzak bir şey olamaz çünkü. Bugünün komedi filmlerinin başvurduğu tek noktanın küfür olması bu yüzden şaşırtıcı değil. Çünkü günlük hayatlarımızda sürekli sarf ettiğimiz kötü söz, yakıştırma ve küfürler dışında, ne yazık ki bize hâkim değil komedyenlerimiz. Bilmiyorlar. Başka bir hayatta var olup komedi üretmek, birbirinden yavan ve seviyesi düşük filmler çıkarıyor meydana. Bu yüzden sinemanın ihmal ettiği şey aslında en değerli parçası ve fazla uzakta değil. Cevat Kurtuluş gibi ustaların tecrübelerine sarılmak yerine, kolay şöhret olmuş isimleri popüler kültürün armağanı olarak izleyiciye sunduğumuz müddetçe hep aynı şeyleri tekrarlayacağız sanırım: “Nerede o eski filmler? O eski komedyenler? Adamlar bu filmleri nasıl yapmış?”

Özetle, izleyicisini temsil ettiği karaktere çabuk ikna edebilen oyuncular kenara atılmamalı ve asla unutulmamalı. Çünkü onlarda görüp takdir ettiğimiz şey sadece yetenekle sınırlı değil. Büyük usta Cevat Kurtuluş da bu isimlerden biri. Ve takvim yaprakları altı Eylül’ü gösterirken, onu saygı ve hürmetle anıyoruz.