Bedri Rahmi Sanatı
Bedri Rahmi’nin sanat dünyasında gördüğümüz, işittiğimiz ilk semboller; kilim, yazma, nakış, nar, dut, ayva, türkü, mozaik ve şiirdir. Bunlar yazdığı satırlarla, attığı çizgilerle Bedri Rahmi’nin sanat yolunun farklı işaretleridir. Renkler yetmediğinde kelimelere koşmuş, kelimeler yetmediğinde de fırçalara sığınmıştır. Gördüğü, hissettiği, anladığı memleket ve sevda gerçeğini şiir ve resimle hayata bırakmıştır.
O dilini, bazen kelimelerin karşılayamadığını siyah yazma üzerine mavi bir karanfile ya da hiç bir sembolün boyalarla veremediği tılsımı satırlarına yerel bir imgeyle yerleştirmiştir. Sanatını ve sırtını onlara yaslamıştır.
Tüm eserlerinde kadim Anadolu halk sanatını ve kültürünü merkeze alırken, döneminin devam eden akımlarını bizzat yurt dışında gözlemleyip, bunları kendi kalp ve akıl süzgecinden geçirip, her anlamda hem özünü koruyup hem de yepyeni bir anlayışla sanatına aktaran Bedri Rahmi çok genç denebilecek yaşlarından itibaren şiirle ilgilenmiş, sonradan hayatın onu taşıdığı resme de kendini bırakmıştır. Aklı ve benliği abisine yazdığı bir mektupta karaladığı bir şiirinde dediği gibiydi
Ya Rabbi ya akıl ver, ya verdiğini de al…
Ya bana bir yol göster, ya da yerden yere çal. (…)
Bırak beni sanat ufkunda haykırayım.
Ya kalemi kırayım, ya fırçamı kırayım.
Bu arayışının ilk devasını Anadolu’yu gezmeye başladığında fark etmiş. Bozulmamış, birikmiş medeniyetlerin mozaiğini üzerinde ve yaşamında taşıyan insanlar, onların dilleri, kadınlarının yazmaları, ağaçlarının meyveleri, yakılan türküleri onun çıkışı olmuştur.
Bedri Rahmi’nin sanatının ana kaynaklarına dâhil olacak bu mozaikle parçalar tamamlanır. Tıpkı mozaiğin kendisi olan Anadolu gibi. O da döneminin yeni kurulmuş ve reformlarla şekil bulmuş bu genç cumhuriyetin sanat damarlarına elli yıla yakın yine oradan aldığı panzehirle şifa olmaya çalışmıştır.
Resim sanatını halka taşımak ister ve eserlerinin birçoğunu atıl kalmış mimari yapıların üzerine tatbik eder. Bunun yetmediği alanda kalemine sarılıp şiir yazar, deneme yazar. Onun amacı; Anadolu Medeniyetini sanatıyla hem kendi kaynağına geri akıtmak, hem de dünyanın gün ışığına çıkarmaktır.
Renk, biçim, kelime ve dilin ustası Bedri Rahmi Anadolu’ya özgü geleneksel sanatları, deyişi, türküyü, nakışı, yerliyi başının üstüne koymuş, batının modern estetik anlayışıyla parlatarak binbir değişik teknikle kâğıda, tuvale, taşa, duvara yazı ve resim olarak aktarmış, yaşamı boyunca yeni Türk sanatını bu ülküyle kurgulamaya çalışmıştır.
Dizeleriyle bunları böyle nakşetmiş, çizgileriyle de böyle resmetmiştir.
Türküler Dolusu
Kirazın derisinin altında kiraz
Narın içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var (…)
Elma dalından uzağa düşmez
Ne yana gitsem nafile.
Memleketin hali gözümden gitmez
Binbir yerimden bağlanmışım
Bundan ötesine aklım ermez.
Yerliyim yerli olmasına
ilmik ilmik, damar damar
Yerliyim. (…)
Ressamım.
Yurdumun taşından toprağından şurup gelir nakışlarım
Taşıma toprağıma toz konduranın
Alnını karışlarım.(…)
Şairim
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım
Şimdi bugün nazar boncuklarını, kilim desenlerini, narları, balıkları, oyaları, yazmaları, turkuazı, beyazı ve alı dekorasyondan, seramiğe, resimden, heykele modern çizgilerle binbir şekilde dizayn edebiliyor daha ilk bakışta dünyanın her yerinde “Türk işi” olarak tanıtabiliyorsak bu hiç şüphesiz Bedri Rahmi’nin Anadolu’nun her köşesinden toplayıp şiirine, resmine ektiği onca tohumun çoktan yeşermesindendir.