Bu aralar vakit buldukça kaçtığımız sığınaklar, diziler üzerine düşünüyorum. Kafamda deli sorular dönüp duruyor. Mesela “Neden dijital platformlarda yer alan dizileri tek oturuşta bitiriyor, hemen hepsini izlemek istiyoruz?” Haz ertelemesini öğrenemedik mi? Bebeklik döneminde sütün yanında ek gıda almaya başladığında çocuğun öğrenmesi gereken ilk olgu haz ertelemesi iken nerede yanlış yapıyoruz?
Sekiz bölümü, sekiz günde ya da televizyon dizileri gibi sekiz haftada izlemek gerekmez miydi? Eskiden “Evet” olan bu sorunun cevabı, şimdilerde “Hayır.” Çünkü artık dünya değişti. Kimse bir şeyi, bir kimseyi, hatta tıkladığı bir sayfanın açılmasını bile birkaç saniye geç kalırsa beklemiyor. Herkesin ve her şeyin alternatifi çok gibi görünüyor. Ama çok değil aslında, bunu er geç herkes anlayıp yorulacak ve özleyecek yitirdiklerini.
İnternet hızının yavaşlamasına ve reklamlar yüzünden geç açılan, alt yapısı zayıf siteye eleştiriler yağıyor. Elbette bedeli ödenen her şeyin karşılığı olmalı, o ayrı konu. Benim söylediğim; herkesin her şeyin hemen olmasını istemesi sorunu. Emek verilerek, sahneleri defalarca tekrarlanarak bir yılda çekilen dizi bir oturuşta izleniyor ve üzerine uzmanmış gibi ahkâmlar da kesilip konu kapatılarak hemen yeni bir diziye geçiliyor.
Sallama çay, granül kahve içe içe geldik buralara, orası kesin. Demlenmek kavramı rafa kalkalı çok oldu. Hiçbir şey için zaman kaybetmek istemiyoruz. Süreçlerden geçerek değişmek, gelişmek kimsenin umurunda değil artık. Yani bazen, bizim gibi arada kalmış bir nesil daha yoktur diye düşünüyorum. Hem ansiklopedilerle büyüdük hem de “Google” a alıştık. Kütüphanelerden e-kitaplara geçiş yaptık. Biz büyürken kıymetli addedilen hiçbir şeyin kıymeti yok şimdilerde. Emeklerimiz boşa gitmiş gibi görünüyor. İçselleştirdiklerimiz hariç tabii ki!
Biz geçtiğimiz yalan yanlış öğretimlerden sonra kendi özel çabamızla, haz ertelemenin psikolojik olarak insana faydalarını bellemiştik. “Tabağındakileri bitir” uyarılarıyla büyütülmüşken, şimdilerde sadece sevilen şeyin hem de tek seferde tüketilmesine şahit oluyoruz. Bir saat önceki mevzudan bahsedince “Oooo, o eski haber, nerede yaşıyorsun sen?” tepkilerini duyar, hatta söyler olduk. Şaşırmamak, arada kalmamak mümkün değil.
Ayrıca diziler üzerine sosyal medyada o kadar çok paylaşım yapılıyor ki, haklı olarak sonunu öğrenme kaygısından zamana yayarak izlemek isteyenler bile mecburen tek seferde bitiriyor. Spoiler yesem de benim için fark etmez. Ben süreçten zevk alan birisiyim. Çünkü ikisini de gördüm, yavaşlığı ve hızı, üretmeyi ve tüketmeyi, tüketilmeyi…
“Aklında duracağına midende dursun” demişler. Yiyecekler konusunda beklemek iyi değildir zaten. İnsanlar için de öyle aslında. Beklemek ve bekletmek ancak soğutur, bayatlatır. Misal bir pasta tazeyken güzeldir. İkinci gün kreması çatlamaya, meyveleri pörsümeye başlar. Üçüncü günde ise ekşime olur. Öyleyse payına düşeni tazeyken yiyeceksin, hazzın doruklarına çıkacaksın. Bazıları bebekliğinden beri tabakta bir kaşıklık yemek kalsa bile doydum der, bırakır. Bazen çok sevdiği şeyleri bitmesin yarın yerim der, saklar. Yarın olunca da tadını beğenmez, çöpe atma görevini başkasına bırakarak uzaklaşır. Uzaklaşmak deyince, La Casa De Papel dizisinden aklımda kalan bir cümle yazayım: “Bazen huzur bulmanın tek yolu uzaklaşmaktır.”
Ama ne der şair: “Gözlerimizi yalnız uzaklıklar değil, göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır/ Ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir/ Öyle acıyor ki gözlerim, kim bağışlayacak?”
Şiir deyince kalkıp kütüphaneden rastgele bir kitap seçtim. Birhan Keskin geldi, severim. Bir şiir okuyayım diyerek aklıma ilk gelen sayıyı sayfa numarası yapıp otuz dokuzu açtım:
“Bir masal
Bir taş ağırlığında olabilir mi?
Olurmuş meğer!
Birlikte bir masala inanmak istedim
Ben seninle, sadece bu…
Sen beni tek
Tek
Tek
Bıraktın
Benim artık taş taşıyacak
Taş kaldıracak, taş atacak
Halim mi var!” yazıyordu.
Çok güzeldi. Evet, yorgunuz. Yetişemediğimiz gündemlerden, bitmeyen hayat kavgasından. Elimizde belki de tek lüks bu kaldı. Öyleyse tek seferde ya da yudum yudum nasıl ihtiyacımıza göre içiyorsak suyu, dizi izleme şeklimizi de şartlar belirliyordur. Bizi heyecanlandıracak, verdiğim zamana değdi diyecek dizilere rastlamak temennisiyle.
“Nasıl istiyorsan öyle izle. Bazen yavaş yavaş bazen tek seferde!”