https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

“Gün, nasıl başlar bilir misin?

Sevgiyle açan bir Güneşin nemli sesi,

Gülümseyen bir gözle…

Papatyanın ince boynundaki öpüşle

Belki de hiç olmayan bu dünyanın

Hiç görmediğin sesiyle

Senle başlar her şey

Bugün senle biter belki de!”

 

Sevgi Şen Erişen’in ilk romanı “Zeo Kio ve Mehpare”, Yeni İnsan Yayınevi logosuyla edebiyatseverlerle buluştu. Yazarın öz hikâyesini konu alan roman, hayatın karşısına çıkardığı zorlukları, onu durduran engelleri, kendisine biçilen role boyun eğmek yerine cesaretle kendi hayat gemisinin kaptanı olmayı seçen cesur bir kadının hikâyesini konu alıyor.

Bu hikâye, İstanbul şehrinin renkleriyle bezenmiş bir hayatın, o hayat içindeki “benlik” arayışını, bu arayış boyunca yaşanılan iniş çıkışlarını, kalbimizin, zihnimizin sıkışmışlığının, bunalım ve acılarını, nihayetinde bilincimizdeki her bir odacığın kapısını açmamızın hikâyesi…

Varoluşçuluk der ki: İnsan için varoluş, özden önce gelir. Öz, sürekli nitelikler topluluğudur, varlık ise dünyada etkin olarak bulunuş demektir. Yani önce var olursun, ondan sonra bir öz’e sahip olursun.

Varoluşun anlamı ses ile başlar. İnsan dünyaya ağlama sesiyle gelir. Bir varoluş sesidir, kendini ifade ediş şeklidir bu koca senfoni. “Ben de varım” demenin ve dünyaya seslenmenin en yüksek nota ile ifadesidir. İnsanın kendini ifade edişidir. Kendini bilmenin ve var olmanın başlangıcıdır. Bu başlangıç, kendimizi ve duygularımızı ifade ettiğimiz bir şarkıdır. Ahenkli ve mutlu bir şarkı… İnsanın da kendini ifade etmesinin yolu, bu ahenk ve uyumu bulabileceği anlar ve alanlar yaratmaktan geçer: Kendi şarkısını yaratmak. Bu aslında aynı zamanda kendini bilmenin de hikâyesidir.

“Herkes uyuduğunda başla bunu okumaya! Gecenin en karanlık olduğu saatte, yalnız kendinle baş başa kalmanın keyfine vardığın o en tılsımlı anlarında oku ilk sözcükleri! Ondan sonra hikâyeyi akışına bırak, zorlama. Arada bir okumayı bırakıp sor kendine; o bir türlü soramadığın basit soruları. Cevap verme hemen… Dur! Üstüne varma, bırak, biraz bekle, yavaş gel.  Sakin ol ki birbirine yabancılaşmış can özün seni, sen de can özünü tanıyasın! Bu kadar acımasız olma kendine, kendi özünün güzelliğini engellemesin benliğin. Özgürleştir korkularının kanat çırpan kuşlarını, bırak uçup gitsinler gökyüzüne! Bırak uçsunlar…”

“Kilitleri açan sensin de

Anahtarı sana veren kim?”

Esas hikâye, bu soruyla başlıyor ve ona cevap olmaya çalışıyor işte! Bitince başlayan birçok hikâye gibi!

Bu kitapta, “yaşadığı gibi düşünen” insanların diyarında dünyaya gözlerini açan bir kız çocuğunun, “düşündüğü gibi yaşayan” bir kadına dönüşümünün hikâyesini okuyacaksınız.