https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Fikirlerinin boyundan büyük olduğu zamanları oluyor insanın demek, yüze yüze bir dereyi aşabilecek kadar büyük (!), düşlediklerinde boğulacak kadar küçük.

Israr edilmeye dayanamadığı zamanları takip ediyor sonra bu boğulmayı, hayırlara mesafeli, evetlerle yüzgöz olmuş bir hali var çocukluğu oluyor insanın. Misal renginden de yumuşaklığından da nefret etmesine rağmen -kurbağa yakalayalım mı dereden? Diyen çocukluk arkadaşına önceleri  -ııııı istemem diye kısık sesle cevap verilen anların ardına  – hadi ne olur ne olur! Israrı ile saniyede ikna olan ruh haline geçişleri oluyor sonraları. Hah işte tam şu kadarcık ısrara bile omuzlarını düşürüp peki tamam diyen hal de çocukluktan elbette.

Israra direnemeyen bu canlının, yakalanmasına tanıklık ettiği kurbağa elbette uzaktan izlemelik değil. Önce bir kavanoza koymalık, sonra eziyet etmelik de bu eziyetin seyrine doymalık. Eziyetin ardı arkası kesilmez bak bu çocuklukta, kimileri vicdan denen kavramın kişiyi tutan bir yular olduğunu söyler ya hani, işte kiminin bağı kısa kimininki uzun olup, eziyettin derecesini de bu bağ belirler.

– Kurbağayı patlatalım mı?

-Hayır olmaz!

-Ne olur!

Israra dayanamayan yalvarmaya dayanır mı, dayanmaz elbet. Kurbağanın ağzına uzunca bir sopa geçirip, evirip çevirip havada yere doğru çarpmakla son bulur kurbağayı. Kurbağa değildir artık o,  ağzına sopa sokup da patlatarak öldürülmüş bir kurbağadır artık o! Kavanozda izlemelik değil, sesi dinlemelik değil. Öldü kurbağa, Katil oldu patlatan! İlk katli yeşil bir kurbağa, yumuşak, sesi iç gıcıklayan tonda.

 

“Katilim ben katilim ben!” Bu sözleri şarkı yapar diline, karanlık yollardan geçerken korkmamak için kullanacağı yeni bestesi olur çiçeği burnunda katilin. Katil olmak ayrı bir güç de verir mi insana, katile kimse zarar veremez, katil verir ya hani zararı?  Onlar katili öldüremez, katildir öldüren, korkmaz artık

 

Bir defa ilk defada olunan bir şey bu katillik. Birden fazla defa olsa da öldürme eylemi, sıfatı değişmez mesela. Bundan sonra öldürdükleri olur sıradan, gömdüğü yerden belli olur öldürmeden verdiğin kıymeti. Kimini kanalizasyona, kimini bahçedeki toprağa, kimini içindeki taştan tapınağa. Bir defa katil olundu mu üzen ne varsa hepsini katledebilir artık, katil ilk defada katil sonrasında hep aynı kişi.

 

Bu katilliğin bir raconu yok mesela, suçun gerçekleşme yolu değişebilir. Kasten de olur taksirli de. Koynunda ısıttığı kediyi, emzireyim diye yanına yattığı çocuğu ezmiş de uyku arası katil olmuş severken misal. Aragon demiş ya “ve kırar göğsüne bastırırken sevdiği şeyi” diye! Bazen de sevdiklerini öldürür insan. Ama bir şeyde ğişmez: ölenler hep masum hep güzel, öldürenler hep çirkin hep suçlu.

 

Ama gel görki çocuklukta bir şekilde severken öldürdüklerinin yanına nefret ederek öldürdükleri de ekleniyor listeye büyüdükçe. Kimin, hangi olayın ne kadar kalbini hançerleyeceğinin bir ölçüsü de olmuyor hani büyüdükçe. Tanımak gerekmiyor maktulü, hiç bilmediğini öldürüyor insan defalarca mesela, katil ilk defasında katil, sonrakilerin anlamı yok nasılsa, tekerleğin icadı gibi kutsal yalnızca ilk defada, sonra ihtişamını yitiren bir detay tüm araçlarda. En kolay aşklarını öldürüyor insan sonra sonra, âşıklarına sıra gelmiyor birçok defa. İlkini elleriyle, sonrakileri diliyle nefessiz bırakarak, katil alışınca durmuyor kızsa da öldürüyor, küsse de. Herkesi öldürerek tek kalmak istiyor, ilk aşkı olmak istiyor sevdiğinin. Kendinden öncekileri umutsuz bırakmak istiyor, kendinden sonrakileri sevgilisiz. Önce, önceki aşklarını öldürüyor kendisinin, sonra kendinden önceki sevgilisinin ismini bileğine korkusuzca kazıtmış sevdiğini. Katil ilk defada katil, öldürmüş çok mu kendinden öncekileri? Bu defa ölenler hep değil masum, öldüren de ürkek bundan böyle, kendi kendine dizdiği methiyesine dünden razı. Ölenler hep çirkin, öldürenler hep yaralı.