Ardahan doğumlu tasvir üstadının, yarattığı bu soğuk ve büyüleyici evren; Nuri Bilge Ceylan filmlerindeki sürükleyici fakat kayıtsız güzelliği hatırlatıyor biz okurlarına. Her gün nefes alıp verdiğimiz, Anatolia’nın daha az dokunabildiğimiz belirsiz yerlerinden birisinineşsiz doğasını böylesine soğuk bir gerçeklikle betimleyebilen bir yazarla tanışabilmek şaşırtıcı olduğu kadar keyif vericiydi. Asıl başrolün beşer denen biz basit canlıların değil çevremizi bir milim bile boşluk bırakmayacak şekilde saran doğa olduğunu anlatıyor “Sus Barbatus” adlı başyapıtında.
Kaleminden dökülen kar taneleri ile bizleri büyülü evrenine sokan yazarın, romanındaki her sayfayı çevirişimizde tabiatın basit ve gerçek acımasız yüzüyle karşılaşıyoruz. Tüylerimizi ürperten, daha iyi bir yaşam umuduyla yaptığımız hunharca beyhude çabalarımızı anlatış şekli dimağımızın yeni boyutlara yelken açmasına sebep oluyor. Avcı Kenan karakteri tabiatın varoluşundan itibaren erkeğin dünyaya bakmak zorunda olduğu iç dünyasını; Zeynep ise kendi dünyasında yalnız kalan Anadolu kadının gerektiğinde kullandığı dişiliğini ve anaçlığını soğuk bir rüzgârla iliklerimize kadar işliyor. Atalay ve Kenan’ın aralarındaki ilişki ise erkek olmanın açmazlığını en sert bir şekilde yüzümüze vuruyor. Kadir Ağa’da aslında temel dürtümüzün yani insanın kendi çıkarı için öz oğlunu bile hiçe sayabileceği gerçeğini anımsıyoruz. Komutan ise kurduğumuz yapının en iyisi olup olmadığını tekrar tekrar sorgulamamıza sebep oluyor. Mustafa öğretmen hayalimizde olmak istediğimiz insan olsa bile gerçekte olan kadar da hayata karşı etkisiz. Kurtların acımasızlığı o kadar doğal ki hiçbirimiz zerre kadar yadırgayamıyoruz. Doğalarını yaşayan canlılara kızma şansı yoktur, güya en yüksek bilince sahip olan biz zavallıların. Latife Tekin’in o bizleri belirsiz bir mutluluğa atan “Sevgili Arsız Ölüm” romanını hatırlatıyor, Aysel ve Faruk’un yaşadıkları. Tabii ki bütün canlılara yaşama olanağı sağlayan, Tabiat Ana’dan sonra romana can veren ana karakter ise Sus Barbatus. Romanın kalbi şüphesiz edebiyat dünyamızdaki en özgün karakterlerden biri.
Faruk Duman, bu heyecan verici romanında bizlere asırladır sağladığımız ilerlemenin ne işe yaradığını sorgulatıyor. Zira önceliklerimiz asırlardır değişmedi. Açlığımızı ve güvenliğimizi giderme ihtiyacımız. Bu iki temel ihtiyacımız için kurtların doğasında olan acımasızlığın da ötesinde her yeni nesilde geliştiğini düşündüğümüz insanın birbirine ve doğaya verdiği hoyrat zararlara engel olamadığını asırlardır ispatladık. Yine de bitmek tükenmek bilmeyen naifliğimizle kendimize soruyoruz, biz beşerler doğanın yaşam olanağı sunduğu diğer canlılardan kendini üstün sanan kibirli yaratıklar sonumuza kendimiz mi karar vereceğiz, yoksa aslında diğer canlılardan hiçbir farkımız olmadığını kabullenip tabiatımıza boyun mu eğeceğiz?