https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

2004 yılında yayınlanmış olan; İspanya, İngiltere, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri ortak yapımı filmdir. Christian Bale, bu film için özel bir diyetle 82 kilodan 54 kiloya düşmüştür. Aslında 45 kiloya düşmesi planlanmış ama sağlık nedenleri ile buna izin verilmemiştir. 28 kiloluk bu kayıp, bir aktörün bir film için kaybettiği en yüksek miktar olarak rekor kitaplarına geçmiştir. “El Maquinista” İngilizce olarak çekilmiş bir İspanyol filmidir. Çekimler İspanya’da yapılmıştır. Teknik kadronun büyük bir kısmı İspanyollardan oluşmakta, yönetmen ve başlıca oyuncular Amerikalıdır.

Film boyunca, filmin seyircide hissettirdiği tek bir duygu vardır, ruhsal bir rahatsızlık… Film bunu başarıyla yapıyor. Rahatsızlıktan kastım kesinlikle filmi eleştirmek değil bilakis, donuk gri renklerin ve beyaz neon ışıkların hâkim olduğu filmde yönetmenin amacı da büyük bir ihtimalle seyircide film boyunca bir rahatsızlık hissi uyandırmak.

Uyku yoksunluğu, sadece bir gece için bile olsa, dünya algınızı tamamen değiştirebilir. Canlı renkler soluklaşır ve her türlü netlik için endüstriyel dayanımlı tiner kullanılması gerekir. Bu gri, odak dışı duygu, The Machinist’te mükemmel bir şekilde yansıtılmıştır. Filmin atmosferinde The Prestige ve American Psycho’daki karanlık bohem havayı sezmemek mümkün değildir.

Zaman kavramını silikleştiren ve psikolojik rahatsızlıkları dağınık bir zaman dilimiyle izleyiciye sunan yönetmenlerden Christopher Nolan’ın Memento’sunda olduğu gibi The Machinist’te de bozulmuş bir zaman çizgisini izleriz. Sahneler akmaya başladıkça Trevor’ın yaşadığı uykusuzluğun nedenini anlamlandırmaya başlarız. Filmin sonlarına doğru Trevor’ın neden Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşadığını, neden Insomnia ile boğuştuğunu ve neden bu rahatsızlıklar sebebiyle hafıza sorunlarıyla karşı karşıya olduğunu görürüz.

Film müziklerinde, hız, keman ve çello üzerindeki Hitchcockçu çapraz çözülmeler ve sert vuruşlarla kaygıyı artırarak sürüklenir. Sembolizm ve ironik diyaloglarla dolup taşan film, gri ışıkla güzel bir şekilde yıkanmıştır. Bu renk eksikliğine ve uyuşturan hikâyeye rağmen, Trevor Reznik’in (Christian Bale) olay örgüsü netleşirken seyircinin hissettiği yavaş kavrayışla tezat oluşturan grafik sunumu büyüleyici olmaktan başka bir şey değildir.

Yönetmen Brad Anderson (Oturum 9), Reznik’in kilo problemini sunarken hiç şefkat göstermiyor ve seyircinin ona sempati duymakta direnmesine neden oluyor. Reznik’in başına gelenler konusundaki kafa karışıklığında yer alsak da Anderson bizi uzaklaştırarak Reznik’in giderek tehlikeli hale gelen paranoyasına bizi dâhil etmeden tanık olmamızı sağlıyor. Dolayısıyla film doruk noktasına ulaştığında, Leonard Shelby’nin Memento’daki karakter eğrisine benzer şekilde, empatiye karşı daha korkusuz direnci dışında, karışık duygularımız hoşnutsuzluğa kayıyor.

İlk başta Reznik’in neden anoreksik olduğu ve uyuyamadığı konusunda bir açıklama alamayacakmışız gibi görünse de film ilerledikçe bu durum daha da netleşiyor. Makinist, Reznik’in Route 666’daki panayır alanı gezintisi gibi, bazen çok açık görünebilen sembolizmle yoğundur.

Reznik, çevresinde olup bitenlere -çocukların hayalet trenindeki araba kazalarından parçalanmış cesetler- inanamayarak bakıyor ve izleyicilere bir şeylerin yüzeye çıktığı söyleniyor ve aynı zamanda zihnine dair bir iç görü veriliyor. Gördüklerimizin çoğunun Reznik’in suçluluk duygusuyla dolu bilinçaltının bir ürünü olduğunu asla unutmamalıyız; Anderson, bunu ekrandaki mecaz ve güçlü sembolizm kullanımıyla ve ayrıca ironik kendine göndermelerle ustaca anlatıyor.

Üslup, olay örgüsünün psikolojik doğasını güçlendirir. Reznik’in bir Kızıl Ateş Kuşu aradığı kovalamaca sekansı, Psycho’yu anımsatıyor, film müziğindeki kısa keskin yüksek notalar, zihnindeki karıncalanma huzursuzluğunu iletirken gerilimi yükseltiyor. Rüya benzeri bir pus fikrini pekiştirmek için çapraz solma ve örtüşmelerden yararlanan bu sahneler, kurgunun keskin, neredeyse mekanik olduğu daha az gergin sahnelerdeki keskin kesmelerle tezat oluşturuyor. Bale’in performansı muhteşem, role olan bağlılığı korkutucu.

Suçluluk duygusu ve vicdanı Trevor’ı sürekli ayakta tutar. Bu durumda Insomnia’nın film için metaforik bir özelliği olduğunu anlarız: Uykusuzluk, bastırılamamış suçluluk duygusunun temsilidir.

Ayrıca Trevor’da birtakım sembolize edilmiş takıntılar vardır. Bunlardan biri sürekli çamaşır suyuyla el yıkamaktır. Hayatına son verdiği çocuğun kanı ellerinde kalmış gibi hissettiğinden sanrıları arttıkça ellerini yıkama davranışı gösterir. Trevor’ın suçluluk duygusunu ve kirlenmişlik hissini vücudundan atmaya çalışması, Obsesif Kompulsif Bozukluk ile sembolize edilmiştir.

The Machinist, suçluluk duygusu yaşayan birinin ruhuna derin ve karanlık bir bakış. İnsanlardaki gerginliği, suçluluk duygusunu ve savunma mekanizmasını araştırıyor. Bale’in oynadığı karakter, suçluluk duygusunun insanı nasıl delirtebileceğini gösteriyor.