https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Daha çok takma adı Mark Twain olarak bilinen Samuel Langhorne Clemens’in öngördüğü üzere yayımlandıktan sonra epey tartışma yaratmış bir düşünce eseridir İnsan nedir? .

Twain, biricik sorusuna 106 sayfalık yapıtında yanıt arar. Twain’in bu ulvi arayışının vasıtaları, tutkulu, muhalif, idealist bir genç karakterle yorgun, bilge bir yaşlı adam arasında geçen derin bir sohbettir. Eserin bizatihi kendi varlığı, insan hakikatini anlamak ve insan eylemlerine farklı bir açıdan bakabilmeyi kolaylaştırdığı için çok değerlidir.

( Sevgili okur, yazarlar ortaya koydukları bu tarz düşünce eserleriyle fikirlerini kendi gözlem ve deneyimlerinden yola çıkarak açıklar. Bu benim gibi meraklı okurları sıklıkla bir sorgulamayı benimsemeye teşvik eder. Şu günlerde zihnimde bir ‘insan nedir?’ sorusu çarpışıp duruyor. Mississippili öksüz ve yaramaz çocuk Tom Sawyer gibi dünyayı keşfetme arzusunda 45’inde bir kadınım şimdi. Yine de sizlere seslenirken içimdeki o sezgisel ruhtan gelen, çağdaşlıktan yoksun yaşlı sözcüklerimi maruz görmenizi rica ediyorum. Ayrıca defaten okuyup pek çok kez dinlediğim bu eser, düşüncelerimle benzeş bir buluşa ve kendi adıma çoşkulu bir aydınlanmaya ilişkin olarak kayda geçsin lütfen, arz ederim.

İmza,

Hakikat arayışında bir kadın… )

‘İnsan nedir?’, Twain’in Yaşlı Adam’ının insanın kişilerüstü bir makineden daha fazlası olmadığını iddia etmesiyle başlar. Ona göre, insanı hareket ettiren, yöneten hep dış etkilerdir; zihninden geçen tek bir düşüncenin bile kaynağı değildir insan. Romantik ve muhalif Genç Adam, Yaşlı Adam’ın bu fikrine karşı çıkarak ondan görüşünü gerekçelendirmesini ister. İşte bu farklı iki görüşün kıran kırana çarpışmasıyla ilerler eser. Yaşlı Adam’a göre nasıl makinenin ortaya çıkardığı üründe, makineye ait bir marifet yoksa insanın da yaşamı süresince ortaya çıkardığı eser, ürün, hizmet, davranış ve diğer tüm eylemlerle düşünceler de insana dair kişisel bir marifet yoktur. Yaşlı Adam sorularıyla Genç Adam’a makinenin üretiminin yalnızca yapılışına ait kuralların bir sonucu olduğunu söyletir.

 

İnsanın o biricik ürünü ortaya çıkarması için yaratılmış bir makine olduğunu ve mecburiyetle onu üretmek zorunda olduğunu savunur Yaşlı Adam. Nitekim onun inancı, insanın da makinenin de kendi yapılış yasalarının izin verdiğinden ne daha fazlasını ne de daha azını yapabileceği şeklindedir. İnsanın yapısını ve sınırlarını, hamurunda var olan kalıtımsal özellikler, doğduğu coğrafyanın özellikleri, varoluştan bu yana atalarından aktarılanlarla kendi yaşamı içinde oluşturduğu önyargılar ve zihninin bilinçaltı çağrışımları belirler. Twain, insanın önyargılarını değiştiren belirleyici bir dış etki olarak niteler eğitimi. Bir insan çok iyi eğitilerek kendi içindeki cevheri hayata sunabilse de ulaşabileceği en son nokta yine kendi varoluşunun belirlediği yapısal sınırdır.

Görüşlerini alegoriler, benzetmeler ve kısa öykülerle destekleyen Yaşlı Adam, çok güzel bir kaya örneği verir kitapta: “ Bir kayanın içindeki demir cevheri, daha fazla eğitilerek altın haline dönüştürülemez ancak birinci sınıf bir çeliğe dönüştürülebilir. ” Demir, altın, çelik, pirinç, alaşım, vesaire kayaların içinde esir başka başka özlerdir der Yaşlı Adam. Kayaların içindeki özün çıkmasını engelleyen kalıtsal faktörlerden bahseder, Twain buna kitapta önyargılar diyor. Tıpkı Twain’in makine insanı gibi bu fikre göre, kayanın en ufak bir zerresi bile bu önyargıları kendi başına ortadan kaldırma gücüne ya da arzusuna sahip değildir.

Yaşlı Adam’ın özveriye bakış açısı da Genç Adam’ın bildiğinden çok farklıdır; bir insanı bir şey yapmaya iten yegâne güdünün insanın kendi içini ferahlatma güdüsü olduğunu savunur. Şöyle ki insan, eylemi yalnızca bir başkası uğruna yaptığını düşünse de aslında bu yalnızca insanın ikincil kazancıdır. İnsanın eylemlerinin esas çıkış noktası, birincil kazanç olan kendisini rahatlatma arzusudur.

Okuduğum başka bir metinde François Mitterand nasıl Fransa Başkanı olduğunu bir zamanlar şöyle açıklamıştır: “Bir başkan olmak insanın yirmi yılını alır. Onun için her şeyinizi ortaya koymak ve çoraplarınızı giydiğiniz andan yatağınıza gittiğiniz ana dek onunla meşgul olmak zorundasınızdır.” Twain’in Yaşlı Adam’ının düşüncesine göre bu durumu incelersek, Fransa Başkanı olma fikrini meydana getiren maddelerin en mikroskobik zerresini dahi Mitterand’ın kendi yaratmış sayılamaz; üstelik doğduğu coğrafyada ve yaşadığı toplumda onu başkan olmaya iten maddeleri, sebepleri, itkileri bile bir araya getirecek marifete de en düşük seviyede olsun bizzat sahip değildir. Öyleyse bu gerçekliği, yaratılmış olduğu zihinsel mekanizmanın ve o mekanizmanın yapılış yasalarına harfiyen uyarak otomatik bir şekilde yerine getirmiştir Miterrand. Her insan gibi o da hiçbir şeyin kaynağı olmadığından onu Fransa Başkanı olmaya iten tüm dürtü ve düşünceler Mitterand’a dışarıdan gelmiştir. Ayrıca ne kadar vatansever olsa da bu özveri, ulusu için göstermiş olduğu bir fedakarlık değildir. Mitterand bu çabayı kendisi için göstermiştir, nitekim bunu yapmayıp bedellerini ödemeseydi ruhu asla huzura kavuşamayabilirdi. Burada ulusuna hizmet etme arzusu ikincil kazançtır. Bir başkan olmasını sağlayacak yapısal cevher, kendi özünde mevcut olmasaydı ne kadar eğitilirse eğitilsin, ne kadar çaba gösterirse göstersin Fransa Başkanı olamazdı. Mitterand’ı Fransa Başkan’ı olmaya iten düşünce kendiliğinden oluşmadığı gibi onu harekete geçirip komuta eden de tamamen dış etkilerdir.

Twain’in Yaşlı Adam’ı bunlarla kalmaz yaradılıştan bugüne yaratılan tüm sanat eserlerinin dahi taklitten öte bir şey olmadığını söyler Genç Adam’a. Ona göre dehaları ve yaratıcılıkları ile nam salan Shakespeare, Tolstoy, Dostoyevski gibi yazarlar hakikatte hiçbir şey yaratmamışlardır. Yalnızca doğru coğrafyada yaşayarak, doğru gözlemlerde bulunarak onları insanlığa harikulade anlatmışlardır. Tanrı’nın yarattığı insanı ve doğayı bire bir tasvir etmekten öte bir marifet değildir onlarınki.

( Öyleyse harikulade yeteneklerle donatılmış o makine yazarlar, kimsenin uğramadığı bir adada doğmuş ve büyümüş olsalardı, o muhteşem dehalarına dışarıdan gelen hiçbir girdi olmayacağı için haliyle ortada yaratılmış hiçbir yapıtta olmayacaktı değil mi sevgili okur?)

Genç Adam dayanamaz, “ Peki o halde Shakespeare ya da Dostoyevski’yi diğer yazarlardan ayıran cevher nedir? ” diye sorar kitabın ilerleyen bölümlerinde. Yaşlı Adam bunu şöyle açıklar: “ Sen, ben gibi alelade bir dikiş makinesi değildir Shakespeare, bir goblen dokuma tezgahıdır o.”

( Henüz öğrendiğim bir bilgiye göre daktilo ile yazan ilk romancı olarak anılan Mark Twain’i sevgili William Faulkner Amerikan edebiyatının ilk gerçek yazarı olarak tanımlar. Bize büyük eserler veren, yapıtlarında gülmeyi, özgürlüğü ve felsefeyi her zaman yücelten, yaşamının son günlerinde bile otobiyografisi için daktilosunu susturmayan Twain, sizce de bu onuru sonuna kadar hak etmiyor mu sevgili okur? Kısa bir eser olduğu sizi yanıltmasın, zahmetli bir okuma olacağını söyleyebilirim, münasip gördüğümce layıkıyla anlatmaya çalıştım, bu sefere mahsus yazmayı burada bırakıyorum.

İmza

Hakikati artık asla bulamayacağını bilen zavallı bir makine kadın…)