https://www.yazi-yorum.net/wp-content/uploads/2020/06/hakkimizda.jpg

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte bilgiye ulaşmak da kolaylaşmıştır. Aradığımız her şeye anında ulaşmak mümkün. Elimizin altında bir dünya taşıyoruz. Öyle bir dünya ki tek tuşla her bilgiye ulaşabiliyoruz. Peki, bu insanın gelişmesinde ne kadar etkili? Bana kalırsa teknoloji ilerledikçe insan beyni tembelliğe alışıyor. Ben biraz eskiciyim. Eski kurallar geçerli bende. Bir telefon numarası ezberlemek ya da ailemize ait kimlik bilgilerini hafızada tutmak önemlidir benim için. Bu zamanda sorun bakalım kaç kişi eşinin, çocuğunun ya da en yakının telefon numarasını biliyor. Bana kalırsa cevap belli çok az insan. Benim gibi eskiciler bunları ezbere bilir. Teknolojinin bu kadar gelişmediği zamanlarda insanlar hemen her şeyi hafızalarında tutup anında söylerlerdi. 1980’li yılların sonu 90’lı yılların başında hemen herkes evine otomatik telefon bağlattığında telefon rehberindeki bizim için önemli hemen hemen bütün numaraları biliyorduk. Hatta ahizeyi elimize alıp numaraları çevirmeye başladığımız ellerimizin ezberlediği numaraları çevirirdik. Şimdilerde böyle mi? Telefon rehberini açıp adını yazıyoruz numarayı bile görmeden alo diyoruz.

Ben teknolojiye karşı değilim onun bize getirdiği tembelliğe karşıyım. Çocukluk yıllarımızda hepimizin evinde birer kitaplık vardı. İçinde birçok ansiklopedinin olduğu: Büyük Türk Ansiklopedisi, Meydan Larousse,  AnaBritannica, Türkçe Sözlük, İmla Kılavuzu… Bir ödev yapacağımız zaman bunların hepsini tek tek karıştırır, aradığımız konuyu bulmaya çalışırken başka ilginç konuları görüp öğrenirdik. Ben hep aradığım ödevi değil de aramadığım, ilgimi çeken konuları hafızamda tutmuşumdur.

Google, yahoo, yandex gibi arama motorları günümüzde bu ansiklopedilerin yerini aldı. Ödev araştırması yaparken sonsuz bilgiye ulaşıyoruz. Ama bu bilgi sadece aradığımız konuyla ilgilidir, başka bilgiye ulaşamayız. Hatta bazen öyle yanlış bilgilere de ulaşıyoruz ki insanın kanını dondurabiliyor. Bir gün Heidi ile ilgili verdiğim bir ödevi duyduğumda kulaklarıma inanamamıştım. Öğrenci yaptığı araştırmada Heidi’nin dedesi tarafından istismar edildiği, teyzesinin buna göz yumduğu hakkındaydı. Gözlerim fal taşı gibi açılmış karşımdaki öğrenciyi dinlerken kanım dondu. Üstelik yazdıklarından o kadar emindi ki benimle tartışmaya başladı. Öğrencinin araştırma yaptığı siteye girdiğimde bir kişinin hayal gücünün ürünü olan satırlarla karşılaştım. Bu aslında korkutucu bir örnek. Doğru bilgiye ulaşmak için doğru sitelere bakmak gerekir ancak doğru neye göre, kime göre? Ayrıca sosyal medyada gerçekleşen paylaşımları unutmamak gerek. Bu paylaşımları ben, “Yukarı mahallede bir yalan attım, aşağı indim kendim inandım.” atasözüyle açıklıyorum. Dedikodu gibi.

Belli bir eğitim almış, kültür seviyesine ulaşmış insanların bu bilgileri ayıklayıp içinden doğru bilgiye ulaşmaları kolay, ya diğerleri?

Ben eskiciyim derken bunları kastetmiştim. Birçok kişinin süzgecinden geçerek oluşturulan ansiklopedilerle yetişen bizler X kuşağı teknolojik bilgi kirliliğini ayıklamakta zorluk çekmiyoruz. Gençlerin sosyal medyada ve dijital içerik üreticilerinden aldıkları bilgileri doğrulama gereği duymadan anında paylaşmaları sonucunda hızla yayılmaktadır. Alper Yavuz Bilgi Kirliliği ve Bireysel Sorumluluk adlı makalesinde bilgi kirliliğini üç gruba ayırmıştır: Yalana dayalı bilgi kirliliği, salt yanıltmaya dayalı bilgi kirliliği, zırvaya dayalı bilgi kirliliği.

Teknoloji çağında, beni geri kafalı görmenizi istemem ama bu kadar yanlış bilgi sosyal medya ve diğer arama motorları tarafından yayılırken eski yöntemleri özlemem garip karşılanmamalı diye düşünüyorum.