
“Ne için yazdığımı bilmiyorum:kendim için bile kuytudayım.”
– Clarice Lispector
Clarice Lispector (1920-1977) 20. yüzyılın en önemli Latin Amerikalı edebiyatçılarından biri olarak kabul edilir. Ukrayna doğumlu bir Yahudi göçmen ailesinin çocuğu olarak Brezilya’ya yerleşmiş ve burada büyümüştür. Hukuk eğitimi almasına rağmen edebiyata yönelmiş, eserlerinde modernizm ve varoluşçuluk akımlarının etkisi altında kalmıştır. Ancak, yazıları genellikle bireysel bilinç, içsel dünyalar ve kimlik arayışı gibi temalarla öne çıktığı için, edebiyatı daha çok yenilikçi modernizm ve psikolojik derinlik açısından değerlendirilir.
Bilinç akışı ve iç monolog teknikleri kullanılarak içsel hesaplaşmaların olduğu bir üslup benimseyen yazar romanlarında ve öykülerinde bireysel benliğin keşfi, kadın kimliği ve insan varoluşunun karmaşıklığı gibi temalara odaklanmıştır. Edebiyatındaki sezgisel, şiirsel anlatım ve felsefi derinlik, onu dünya edebiyatı için de önemli bir figür haline getirmiştir. En bilinen eserlerinin arasında Vahşi Yüreğe Yakın (1943), G.H’ye Göre Çile (1964) ve Yaşam Suyu (1973) yer almaktadır.
Lispector, 1966 yılında Rio de Janeiro’daki evinde meydana gelen trajik bir yangın kazasında ciddi şekilde yaralanmıştır. Gece geç saatlerde çıkan yangında, alevleri söndürmeye çalışırken ağır yanıklara maruz kalmış ve sağ elinde kalıcı hasar oluşmuştur. Bu olay, yazarda hem fiziksel hem de ruhsal olarak derin izler bırakmışsa da yazmaya devam etmiş ve edebi üretkenliğini sürdürmüştür. Yazarın geçirdiği yangından sonra kaleme aldığı ve ilk baskısını 1973’te yaptığı Água Viva, yaşadıklarının izlerini taşıyan ve varoluşsal derinliği yüksek bir eserdir. Lispector’un ikibinli yılların başında Amerikan edebiyat çevrelerince yeniden keşfedilmesi ve 2015’te tüm öykülerinin İngilizceye çevrilmesiyle yeniden ilgi görmesi, eserin 2017 yılının Haziran ayında Türkiye’de Yaşam Suyu adıyla yayımlanmasını sağlamıştır.
Eser, belirli bir konuya bağlı kalmadan, bilinç akışıyla anın akışkanlığını yakalamaya çalışan deneysel bir yapıttır. Karakterler ve olaylarla dolu bir hikâye anlatmaktan ziyade bilinç, yaratım ve yazma eylemi üzerine lirik bir keşif sunar. Geleneksel anlatı formlarının sınırlarını aşan ve öznelliği yeniden sorgulayan yapısıyla edebiyat dünyasında önemli bir yer edinir. Yayımlandığında yazarın alışılmadık kurgusu, varoluşsal sorgulamaları ve içsel monologlarıyla tekniğini uç noktalara taşıyan tarzı, büyük yankı uyandırmıştır.
Yaşam Suyu, bir arayışın romanıdır. Ancak bu arayış, klasik anlatılardaki gibi bir sonuca ulaşma gayesi taşımaz. Aksine, eser boyunca süregelen bir tamamlanmamışlık hissi, anlamın sürekli kayganlaşması ve öznenin yazıda belirsizliği, okuru bir tür varoluşsal boşluğun içine çeker. Yazarın şu sözleri, bu düzensizliğin bilinçli bir tercih olduğunu gösterir: “Anla beni: Sana bir yankı sözcük yazıyorum, dilin kasılması. Sana bir hikâyeyi iletmiyorum, sadece sesle yaşayan sözcükler.” Bu cümle, metnin doğasını olduğu kadar, yazarın yazıya bakış açısını da özetler.
Eser, aynı zamanda metin ile okuyucunun karşılıklı etkileşimine odaklanan post yapısalcı unsurların izini taşır. Bir sanatçı, bir yazar ya da sabit bir kimliği olmayan bir ses olabilen anlatıcı, parçalı ve şiirsel patlamalarla doğrudan okuyucuyla konuşarak onu pasif bir alıcı olmaktan çıkarıp metnin bir parçası hâline getirir. Düşüncelerini ve duygularını açığa vururken ham bir samimiyeti vardır. Zihninden geçen yoğun, coşkulu ve çoğu zaman düzensiz düşüncelerin bir araya geldiği bir anlatıma sahiptir. Okuyucuyu varlık ve yokluk arasındaki ince çizgide gezindirirken kendisinin ve hatta zamanın kaybolduğu, belirsizlik içinde şekillenen bir kurgu sunar. Özellikle Batı metafiziğinde kesin gibi görünen doğrulara farklı açılardan bakarak, mutlak bir doğru olmadığını vurgular. Her şeyin göreliliğini ve bağlamını irdelerken, doğruların zaman, mekân ve perspektiflere göre değişebileceğini ortaya koyar. Bu şekilde, geleneksel düşünce sistemlerine de meydan okumuş olur. Okur, var olmanın anlamını irdelerken, bu belirsizliğin içinde metnin biçimi de giderek daha flu hâle gelir. Başlangıç ve bitişin yokluğu, eserin anlattığı içsel yolculuğun da bir yansımasıdır. Her şey anlık bir deneyim gibi gelir, bir zamanlar var olan fakat şu an kaybolmuş bir gerçeklik içinde sıkışmış bir dünyadır sunulan.
Kelimelerin somut bir gerçekliği anlatmaktansa, sürekli dönüşen imgeler hâline gelmesi, metnin dil felsefesi açısından da incelenmesini gerektirir. Öyle ki kitaptaki deneysel dil kullanımı ve anlatıcının kendini sürekli yeniden keşfetme çabası, Yaşam Suyu’nu salt bir ifade biçimi olmanın ötesine taşıyarak, edebiyatın dönüşüm gücünü sergileyen bir esere dönüştürür. Dilin doğası, sınırları ve imkânsızlıkları, metnin temel meselesi hâline gelir. Geleneksel gramer ve noktalama kurallarını bilinçli şekilde ihlal ederek özgürlüğünü ilan eder. Clarice Lispector’un dilindeki inceliği yansıtmaya çalışan en bilinen İngilizce çeviri Stefan Tobler’a ait olsa da; eserin özgün dili olan Portekizceyle okunmasının, metnin anlam katmanlarını ve estetik derinliğini çok daha belirgin biçimde ortaya koyduğu iddia edilir.
Lispector’un edebiyatı, sadece bireysel değil, aynı zamanda kültürel ve tarihsel katmanlar barındırır. Yahudi kimliği, göçmenlik geçmişi ve Brezilya’nın çok kültürlü yapısı, onun metinlerinde doğrudan olmasa da sezgisel düzeyde hissedilir. Özellikle Yaşam Suyu’nda görülen zaman ve mekânın silinmesi, hem köksüzlük hissinin hem de evrensel bir varoluş sancısının yansımasıdır. Bununla birlikte, 20. yüzyıl modernizminin geç evresinden postmodern edebi yaklaşımlara geçiş sürecinde yer alan bu eser, Virginia Woolf, James Joyce ve Marguerite Duras gibi yazarlarla birlikte anılan deneysel anlatı içinde değerlendirilir. Yaşam Suyu, sadece Latin Amerika edebiyatında değil, dünya edebiyatı içinde de çağdaş biçimsel arayışların önemli bir örneğidir.
Sözün özü, Yaşam Suyu benzersiz ve derinlemesine iç gözlemsel bir kitaptır. Tıpkı müzik ya da soyut sanatlar gibi anlamak için değil, hissetmek için yazılmıştır. Bize edebiyatın salt anlatılan bir hikâye olmadığını, aynı zamanda bir varoluş biçimi olduğunu ispatlar. Eser anlamın değil, arayışın; tamamlanmışlığın değil, eksikliğin; kurallı bir yapının değil, özgürlüğün peşinde olanların romanıdır.
Kaynakça
Yaşam Suyu – Portekizce’den Çeviren: Başak Bingöl Yüce.
Abant Kültürel Araştırmalar Dergisi (AKAR), 2016. Cilt 1-Sayı 2, 91-98
gaigadergi.com
irishtimes.com