Erkek için hep tehlike arz eden kadın, dinin başlangıcında gerçekleşen Adem’in Havva’nın isteği doğrultusunda tanrının yasağını çiğnemesi bu ikincilliğin doğuşu sayılabilir.
Hayatı boyunca yazılar yazdı. Kendisini bir hümanist olarak nitelendirir ve savaşa, ölüm cezalarına ve halktan alınan haksız vergilere karşıydı.
Umut; adıyla müsemma, yaşamıyla ulema. ‘’Meşe oynayalım mı?’’ sorusuyla başlayan bir aşkın kahramanlarından biri. İz; bilgiye âşık, unutmaktan ödü kopan biri. Sekiz yaşında mahallede tanışıyorlar.
Sessizlik… Sesi kısılmış çığlıkların duvarlara çarpıp yankılanmadığı, olmayan bir aynada görmeye çalıştığımız kederin yansıdığı sessizlik… Konuşmak istedikçe ağzımızdan külleri dökülüveren yanmış kelimelerin sessizliği…
Kitabın adını duyduğumuzda yürünecek bir yol, varılacak bir yer ve ışık var sanabiliriz. Ancak asıl yapmamız gereken o ana odaklanmaktır. O anda olduğumuz yerdir yolumuz. Işık ise hiç tahmin etmediğimiz bir yerdedir.
Sarma cigara, sürgülü zincir, sabahsız gece. Sırat gibi keskin, dönülmez, değişmez, bıçak sırtı bir racon. Bir ucu ezelde bir ucu ecel de; bir yüzü acem mülküne bir yüzü garba dönük, sonu olmayan, uzadıkça uzayan karanlık mahpushane koridorları.
Kitap bizlere yürümenin gerçekten de bir felsefesi olduğunu Nietzshe, Rimbaud, Rousseau, Thoreau, Nerval, Kant ve Gandi gibi ünlü isimlerin meşhur yürüyüşleriyle de kanıtlıyor ayrıca.
Paul Beatty, 2016’da Man Booker Ödülü kazandığı romanı ‘Seri Sonu’nda günümüz Amerika’sının karanlık yüzünü -ırk, cinsiyet, popüler kültür ve siyaset ekseninde- acımasız, provokatif ve alaycı bir dille sergiliyor.
Necmi Karkın, çağın zaman kavramından uzaklaşmış, nesneler dünyasından vazgeçmiş ve doğanın estetik olguları üzerinden kendi yaşam paradigmasının öğretisel halleriyle uzlaşmıştır.
Emrah Serbes, Erken kaybedenler’de önceki polisiye romanlarından farklı olarak bu sefer bir öykü kitabı ile karşımıza çıkmıştır. Kitapta birden çok hikaye olmasına rağmen hepsinin ortak bir noktası var.