Öykülerinde olay, başka kişileri buluşturan ve başka pencerelerden yorumlanan yardımcı bir unsur gibi daha çok.Yaşananlardan ziyade bıraktığı iz üzerinde gidip gelmemizi ister gibi yazıyor öykülerini.
Bir diğer detay klişe bir aşk hikayesi. Su gibi bir dille yazılınca o bile sırıtmıyor. Aziz Bey’in gelip geçici ilişkilerinden farklı olarak Maryam’a tutkusu geniş bir yer bulsa da esas hikaye onlarınki değil.
Sevgili, konu itibarıyla bir aşk hikayesi gibi görünse de arka planda yazarın aile yaşamına ve dönemin toplumsal algılarına dair ciddi bilgiler içerir. Biraz satır aralarında gezinerek size romanın diğer yüzünü de göstermek isterim:
“İvan İlyiç’in Ölümü” adlı romanın içeriği, zengin ve soylu bir ailenin çocuğu olan Tolstoy’un hayatının anlamını bulma yolundaki çırpınışlarının ve ailesinin bu çırpınışları anlayamamasının adeta bir izdüşümüdür.
1852’de ünlü bir Rus edebiyatı dergisinde yer alan bu eser Tolstoy’un ilk eseri. Eserin ilk ortaya çıkış hikayesini ise okuduğum Cumhuriyet Kitapları-1899 basımının önsözünde kısaca belirtmişler.
Çocukluk dönemini atlattığımıza göre sırada insan yaşamının en fırtınalı çağı olan ilk gençlik var. Ana karakterimiz Nikolenka artık çocukluğun keşfetme sürecinden biraz daha sıyrılmış ve ilk gençliğin derin sularına kendini bırakmıştır.
Bir öykününse tamamen farklı bir açılımla, yukarıdaki diğer değinmelerin yanı sıra, kadınlar arası aşk kavramına da bir bakış getirdiği görülmektedir. Dolayısıyla açılış öyküsü olan ve bu yazıda inceleyeceğim Manıklar öyküsü;
Fatma Aliye Hanım ilk kadın romancı olarak kabul edilmenin yanında; çeviri, tarih, felsefe ve anı alanlarında eserler vermiş, gazetelerde yazılar yazmış, dernek faaliyetlerinde bulunmuş, döneminin çok yönlü bir yazarıdır.
Vladimir Nabokov’un öykülerinin her biri adeta yaşadığımız dünyaya bir çiçek dürbünü ile bakmamızı sağlayan illüzyonlardır.
“Yıldızsız gökle ışıksız kırlar tüyleri ürpertecek kadar ürkünçtü. Rüzgarın dağların eteklerinde yaptığı aks-i sedada birtakım esrarlı ve gizli ahenkler var gibiydi.