Nedeni biraz uzun… Lise son sınıfa geçmiştim. Okulun ilk günü koyun seçer gibi kılık kıyafete uymayanları ayırdılar. Duvarın önüne dizdiler….
Ne kadar dandikleşti bu pamuklar. Kayış sanki. Ah gözüm! Ovala ovala çıkmıyor gene bu rimel. Kaça almıştım? Makyaj temizleyicide de…
“Haydi, kalk çabuk olmalısın, tam beş dakikan var hazır olman için. Ben arabada bekliyorum’’ tiz ses, şimdi kulaklarında, beyninde, vücudunun tüm hücrelerinde geziyor. Hava soğuk….
Bazı zamanlar vardır, insan ruhunun çıplak bırakıldığı, içindeki en derin çatlaktan sızan ışığın ya da karanlığın bütün varlığını ele verdiği…
Her kuşun kanadında başka bir hikâye taşınır. Ve her hikâye, özgürlüğün başka bir adıdır. İnsan, yeryüzünün tutsağı; kuş ise göğün…
Yerin üç metre altındayım. Gözlerden uzaktayım. Görünmez olmak için illa ölmek mi gerekir? Benim gibiler için ölmenin yaşamaktan farkı yoktur….
Kırmızı eteğimle yürüyorum sadece, siyah da bir sandaletim var ayağımda. Yağmur yağıyor bardaktan boşanırcasına. Siyah, uzun, bedenini saran bir elbiseyle…
Yoldaki su birikintilerinin arasında zikzak çizerek ilerliyordum bisikletimle. Yüzüme yüzüme esen rüzgâra inat, pedallara daha sert basıyordum. Karşıdaki irili ufaklı…
Bir lanetim var. Sabahın beşinde, doğduğum andan itibaren peşimi bırakmayan bir lanet, bir uğursuzluk benimle beraber gelen. Şans ve şanssızlık……
Günahkâr mıyım ben şarkı söylediğim için veya dans ettiğim için? Tenimin bir kısmının gözüktüğü eteği giydiğim için? Duyduğum sözler iltifat…