Puslu havalarda yolculuk yapmak zordur. Araba kullanmak örneğin. Önüne neyin çıkacağını bilmeden son sürat gidemezsiniz. Hızını arttırdıkça işler daha da zorlaşır.
Müstakil mutlulukların çatı katı yalnızlığını yaşadığım bir geceden yazıyorum. İç sesim, kalemim ve kalbimi aynı hizaya denk getirebilirsem anlatacağım tam ortasından yırttığım kağıda.
Yaşamlar arasında kurulan bağlar birbirine kenetlenmiş binlerce göz yaşından oluşmakla beraber varlığını kanıtlamakta uzun süreçlerde ortaya dökülebilir. Bir insan ömrü bile ortalama 60 yıl.
Dünyada bazı şeylerin tekrarı mümkündür. Örneğin bir filmi tekrar tekrar izlersiniz ya da müziği tekrar tekrar dinlersiniz, bir sınava defalarca katılabilirsiniz.
Bir gün kapımız çalınsa. Elinde fincanıyla gelen bir martı olsa ve bir fincan hayal istese ne yapardık? Martının kapıyı çalmasına mı şaşırırdık, yoksa bir fincan hayal istemesine mi?
İnsanlarla sevgi bağı kurmayı, güzelliklerle dolu anlamlı dakikalar yaşamayı, birlikte beslenen duyguları paylaşmayı, nice yıllar içimizde bütünleşen gönüllerin birleşmesi halini, sevmeyi.
“Violetleduc” adlı yazarı anlatan filmde Simone de Beauvoir şöyle der,”Edebiyat ‘dan daha iyi bir kurtuluş yolu tanımıyorum.’ Evet yazmaktan daha iyi bir kurtuluş yolu yok ; resim yapmaktan da.
Bu hayatta her şeyin ama her şeyin bir zamanı vardır. Buna kaybetmekte dahildir. Bu günlerde bu denli pervasızca hareket etmelerinin sebebi kaybetme zamanına ya gelmemiş olmaları ya da o zamanın anlamını yaşamamış olmalarıdır.
Şimdi bana söyleyin, siz de şu karşımızda duran ahşap masanın, krem rengi duvarın, duvarda asılı birkaç tablonun arasına karışarak onların efendisi olan kaosu seziyor musunuz?
Düşünsene! Düşünüyorum. Ben de bütün insanlar gibi doğar doğmaz her şey olabilme ihtimaline sahiptim. Her şey bir yere kadar yolunda, sonra her şeyi tepetaklak ediyorum.