Bu hayatta her şeyin ama her şeyin bir zamanı vardır. Buna kaybetmekte dahildir. Bu günlerde bu denli pervasızca hareket etmelerinin sebebi kaybetme zamanına ya gelmemiş olmaları ya da o zamanın anlamını yaşamamış olmalarıdır.
Şimdi bana söyleyin, siz de şu karşımızda duran ahşap masanın, krem rengi duvarın, duvarda asılı birkaç tablonun arasına karışarak onların efendisi olan kaosu seziyor musunuz?
Düşünsene! Düşünüyorum. Ben de bütün insanlar gibi doğar doğmaz her şey olabilme ihtimaline sahiptim. Her şey bir yere kadar yolunda, sonra her şeyi tepetaklak ediyorum.
Benim neslimin kadınlarını ve erkeklerini hazırlamadılar. Erkeğe “Elin emek tutsun!”, kadına “Evinin kadını ol!” denildi Bayan. Ne için elimiz ekmek tutacak, neden evimizin kadını olacaktık, açıkçası tam olarak bilmiyorduk.
Neden aşklarımızla inançlarımızı birleştiremiyoruz Bayan? Sevgilim, aşkım, canım, tatlıcık, bir tanem… Sözleri kulakları dolduruyor. Sadece kulaklarımız dolu.
Bir gün yaşadıysanız her şeyi görmüş sayılırsınız. Bir gün bütün günlerin eşidir. Başka bir gündüz, başka bir gece yoktur. Atalarınızın gördüğü, torunlarınızın göreceği hep bu güneş, bu ay, bu yıldızlar, bu düzendir.