Araç, henüz yeni hızlanmış fakat Atilla’yı görmemişti. Minibüs çamurlu bir su birikintisinden geçerek dönemeçe geldi. Atilla’nın pantolonu çamur içinde kalmış, ayakları pis bir suya bulanmıştı.
Yüzümü ovalarken bir kaç oyuğa denk geldi parmaklarım. Sağ yanağımın ortasında yuvarlak çöküntüler oluşmuş. Bileğime ilişti gözlerim, bilekliğin yoktu kolumda. Ah bu bilekliğe böyle bağlanmamalıyım diye söylenirken hızlıca yataktan fırladım.
Sana benzeyen çok kişi gördüğümden -bir gün olsun güzel kokmayan bu kasabada- şimdi seni gördüğüme sevinemiyorum. Aynısın, aynısınız. Nasıl olur, deme. Anlamanı beklemiyorum. Mucizeye inanmam.
Zaman, kırık bir cam şişesinden sızan su gibi ilmek ilmek işliyordu gözlerime. Üstelik saçlarımda beyazlamıştı artık, eski güzelliğim kalmamıştı. Yüzüm, buruşturulmuş bir kâğıt parçası gibi kırış kırıştı.
Gençlere katlanmak yaşlılığa katlanmaktan daha zor olsa da yaşamak güzel şey sevgili Nadya. Gençlerin seninle eğlenmesini kabullenmen zor olsa da, uykusuz gecelerde o güzelim öğütlerini dinlemek yağmurun, güzel.
Yok sayılmak; yeryüzünde yaşayan adına insan denilen varlıkların tanıdıkları veya tanımadıkları diğer insanlara yapabileceği en büyük kötülüktü. İkinci en büyük kötülük ise; sevginin sınırları olduğuna inanan birine aşık olmaktı.
Kapının kapanış sesinde duyuyor ilk kez onu. Ardından anahtarının gümüş kaseye düşerken çıkardığı ince seste. En son bir eşyaymış gibi yere bıraktığı yılgın bedeninde. Dalga dalga yayılıyor evin içinde.
Gündönümü… En uzun gecelerden birindeyiz bugün. Geceleri ıssız ve karanlıktır buralar. Bir yere varmayan, anlamsızca biten bir sokak… Burası çıkmaz sokak…
Başımı pencereden çıkarıp sağa sola bakınıyorum.
Kulağımda ki ağrı değil. Bir uğultu çınlama gibi hakim bey. O gün bu gündür durmadı meret. Bazen kafamı ranzalara vurasım geliyor. Yok hakim bey vurmuyorum. Gittim çaldım kapılarını öyle yani hiçbir şey yokmuş gibi yaptım.
Kafeye gelen adam boş bir yer bulma umuduyla çevresine bakınırken, garson köşedeki masayı işaret etti. Orada oturan hesabı ödüyor. İyi bir tesadüf oldu. Herkes kahvaltıya ne kadar da meraklıymış.