Kendi kendini büyüten çocukların kurduğu ütopyalar vardır. Parçalardan bir araya gelmiş olan onlarca bileşenin yani insanın masaya koyduğu insani yönü en güçlü, en iyi, en doğru inançlar sistemini içine alır.
Sana bakıyorum uzaktan. Ellerine, gözlerine, yüzündeki her mimiğe dikkat kesiliyorum…Saçlarını savurmana, ani irkilmelerine, kremi yüzüne nasıl itinayla sürdüğüne bakıyorum.
Aniden soyundu beden
Yeşil gözlerinin önünde.
Açtı bembeyaz yasemin
Al nefes ver nefes, aldım sonunda ve verdim nefesimi, kalbimin atışı yavaş yavaş normale dönüyor. Hüznüm hayatımın önüne geçtiğinde bazen nefes alamıyorum ben.
Sessizliği bozan yutkunuş seslerinin, ertelenmiş gürültünün habercisi olduğunu seziyordum aslında. Bu kez yemek yenmeyecek, demek kimse aç değil, diye düşünmek daha iyiydi.
Damla damla akıyor,
Bedenime dair anılar.
Kayboluyor, dağınık,
Baloncuk kokuları.
Baloncuklar dolusu topraktaki,
Tütsülenmiş ağaçlar.
Günler aydın olmaz , gecelere iyi geceler demeye dilimiz varmaz oldu.Seveceksin diye öğrettiğimiz, öğretilere biz bile inanmaz olduk.Saygı sonsuzduru dile getirdiğimiz an,çarpışıp ‘pardon’ demeye fırsat verilmeden, ‘önüne baksana lan’ ile karşılaştık.
Güneş bulutları deliyor,
Gülümsemek için yeryüzüne,
Hiç üşenmeden, yine,
Bir rüzgar esiyor, sabahın erken vakitlerinde
Balkona çıkıp kahvaltı masasına oturduğumda, aklımdan geçen tek şey, hayatta her şeyin kendini tekrarlamasıydı. Hatta, benim her sabah her şeyin tekrarladığını düşünmem de bir tekrardı.
Her gün, kalıplaşmış ifadelerle, iletişimin çemberinden dolanıyor, içine girmiyoruz. Çok uzun süreden beri hepimiz iyiyiz ve uzun süreden beri hepimiz anlatmak istiyoruz. “İyiyim,” demek kaçış.