Halikarnas Balıkçısı adıyla bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı‘nın kaleme aldığı Ege’nin Öfkesi isimli öyküyü sizlerle paylaşıyoruz.
Düşünsene! Düşünüyorum. Ben de bütün insanlar gibi doğar doğmaz her şey olabilme ihtimaline sahiptim. Her şey bir yere kadar yolunda, sonra her şeyi tepetaklak ediyorum.
Yamalı bir pantolon, şu dünya atlası
öylece çürümüşlük sarmalı…
herkes bir sınır koymuş kendine
“önünden ye!”
yiyebilirsen!
Sokaklar yaşanmışlık dolu, az ilerideki çöp tenekesinin orada Nazan’ı bıçaklamıştı satıcısı, yine karlı bir gündü, incecik bedenine o kadar kanı nasıl sığdırmıştı gariban, sokaklara karla karışık kan yağmıştı.
Bütün koğuş uykuda. Sultan hariç. Topal Meliha’nın çıkardığı uzun soluklu gazları, Artist Cansel’in koğuşun duvarlarına çarpan horlaması dışında çıt yok.
Sarhoş bir kadın, ‘ şaire güven olmaz! Şaire güven olmaz!’’ diye bağırıyordu. Yankısı dağlardaydı. Sesi kırık bir gazeldi. Periler ve cinler şair adına susturmaya çalışıyordu.
Ölmek ne garip şey anne
bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı
sedef kakmalı bir kutu içinde
vermek isterdim çocukların ellerine
sonra
sonra benim güzel annem
damdan düşer gibi
vurulmak isterdim bir kıza.
Heraklit’in ırmağında yıkadın ruhunu
Nasıl aynı kalırsın?
Yazgınla doğan sen
Yiğitsen sorgula yolculuğunu.
Altın bir yapraktan düşer şiir,
Üstüne, noktası olmayan sayfanın,
Coşkusu tutkuya döner,
Şair kâğıda sürgün.
Kuşlar uzaklardan, soğuk diyarlarda buluşup Yıldız’ın, Köse’nin, Çamlıbel’in tepesindendönerek sıcacık şehir topraklarına indiler. Balkon iplerine, pencere pervazlarına, cami avlularına, pazar tahtalarına kondular.