Apartmanın girişinde elinde sepetiyle kokusuz bir Bekir Efendi görüyorum. Yüzüm ekşiyor duymadığım kokusuyla. Yabancılaşıyor. Bir şey eksik bu adamda. Apartman toplantılarına konu olan ekşimsi ter kokusu yok.
Bir varmış bir yokmuş, bir ülkenin birinde, bir padişahın doğan çocukları, hiç yaşamaz, hemen ölürlermiş. Bir gün yine bir kızı olmuş. “Nasıl yaşatacağız?” diye derde düşmüşler.
Dışarısı soğuktu ,çok soğuk.Şubat soğuğu en acımasızıdır.Güneş ana hiç olmadığı kadar merhametsizdir bu ayda.O Şubat sabahı da, doğururken günü, çok sancı çekmişti güneş.Göğün en kırmızı en kanlı halini yırtıp doğmuştu .
Kara kavruk, bedeni örselenmeye belki direnirdi.Ama akli ,ruhu aldatılmayı, itilmeyi kaldıramazdı ki
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
“Ben tavanarasındayım sevgilim!” diye bağırdı delikten aşağı doğru. “Eski kitaplar bugünlerde çok para ediyor. Bir bakmak istiyorum onara.” Son sözlerimi duydu mu?
Belki bir nefes alırım diye atmıştı kendini tenha evlerin arasına sıkışmış upuzun sokaklara. Yürüdü sokak boyunca. Bir sokak lambasının gölgesine bir solukluk ilişi verdi.
Bir gün yaşadıysanız her şeyi görmüş sayılırsınız. Bir gün bütün günlerin eşidir. Başka bir gündüz, başka bir gece yoktur. Atalarınızın gördüğü, torunlarınızın göreceği hep bu güneş, bu ay, bu yıldızlar, bu düzendir.